6
Yorum
41
Beğeni
0,0
Puan
6323
Okunma

kalbi vardı efendim benim de vardı
boyuna kalbinden bir parçaydı herkes
ben de bir parça mıydım? bilemiyorum
ve nasıl gidilirdi? ve kaç kişilikti?
ve kimse bilmezdi ben de bilmiyorum.
işte şimdi oyunların sığmadığı tuhaflıkta
bir eflatun sokağın kokusunu taşıyor buralar
bütün bilyeler süssüz, basit, sıradan
bütün şüphelerde olağan bir karanlık var
çay içtiğimiz kadınlar ıslak ve ilgisiz
yenidünya ağaçlarını gösteriyorlar bana
söylemeden etmeyelim, etmeyeyim ben de
gemiler ve o ulu sallar hâlâ denizde
yüzlerinde yaralı bir ölümü taşıyarak
bir çiçeğin üşümesine geçiyorlar
bir yılana usulca yanaşıp geçiyorlar
diyelim kafiyelerden düşüyoruz birlikte
şiirlerin içini açıp kurcalıyoruz.
bu yol hep aynı türkiye’ye çıkıyor
hiç durmadan koşan derviş. ve aslında
bir derviş ne kadar derviştir bilinmez
bir emir kansızsa eğer o bir emir sayılmaz
martılar ah evet martılar diyor birileri
martılar simit değil et sever efendim
ya baştan aşağı çocuktu’lardan olan biri
yani on dört yaşında vurulan biri ne sever?
bir limonu yeşilken hiç görmüş müdür?
bu cumhuriyet o eski ’yaşasın cumhuriyet’ midir?
işte her şey buraya kadar efendim
kurşunları çıkartıp yerine güller mi takacak herkes?
ki o biri güldüğünde
-yani on dört yaşında güldüğünde biri-
bütün buğdaylar bir ekmeği düşlüyordu
yoksa niye yaşasın? yaşamasın cumhuriyet!
Irmak - Mart / 2014