12
Yorum
32
Beğeni
0,0
Puan
2896
Okunma

"Bana dünyadayken en çok neyi sevdiğimi sorarlarsa, onlara seni (siz’i) söyleyeceğim."
-City of Angels-
...
ben seni
yetimhanenin penceresinden bakan esmer bir çocuk gibi
uzaktan
-gelip geçerken- sevmiştim
pembe bir saç tokası gibi, sessizce okşayıp saçlarını
ısırıp dudaklarımı...
dün yine kırgınlıklarımın dudaklarını çerçeveledim
kahverengi kalemle
köfte dudaklı bir aşkı unutmamam için
şimdi şuracıkta öpsen beni
-ölüme dönüşürüm-
siz hiç pasta vitrinine bakan beş parasız çocuk gibi
elele tutuşup yürüyen bir baba/kıza baktınız mı
bu öyle pahalı bir tablo ki
öyle özel
aylardan rebiülevvel
yürüyoruz seninle yeşilköy’de
"seni babam kadar seviyorum" diyorum
sende gereksiz bir alınganlık nüksediyor
-yani baban gibi öyle mi diyorsun
...bir kralın tahtını devraldığını anlamaktan çok uzak
orada içimde bir şeyler ölüyor
ve bu hala çok sıcak
anlamıyorsun seninle çocuklaştığımı
nasıl zenginim nasıl huzurlu ve gözlerin nasıl bir kucak
babamın göğsü gibi
anlasan şu yoksul papuçlarım kanatlanacak
anlasan neden sevildiğini
pek hürmete değer bulduğumdan
ziyadesiyle hatıralara ziyaretle meşgulüm
olduk olmadık her an
ziyanı yok sen yine kaideleri bozma
seni birileri terk ettikçe beni an
kulağındaki çınlamalar
usulca bastığım kalp zilindir
hani senin tekmeyle kapattığın kapının
zarifçe esnemesidir
Müzeyyen abla da öldü kim söyler bir daha öyle içli -o şarkıyı-
belki tepe başı gazinosunda gözleri anımsatmıştı babamın
"benzemez kimse sana"yı
ne tenin benziyor babama ne yalancı ellerin
bir tek adındaki sesli harfin
hepsi bu!
oysa babam kadar sevmiştim seni
anlayabilseydin
beş parasız bir çocuğun çikolatalı pastaya düşen gözlerini
kırardın aramızdaki tüm camekanları
-ve vitrinleri-
soulmate