kemalakgül ,
şiirin sahibi
1 Ocak 2015 Perşembe 15:04:13
NOEL YORTUSU
YILBAŞI KUTLAMALARI, YABANCILARI TAKLİT ETME
HASTALIĞIDIR
Değerli Dostlar,
Acısıyla tatlısıyla bir yılın sonuna daha geldik. Ömür sayfamızdan bir yaprak daha düştü bugün. Kabre bir adım daha yaklaştık. Dünya ekonomik krizlerle boğuşurken, İslam alemi emperyalizmin zulmü altında inim inim inlerken, her gün bir evimize şehit haberleri ulaşırken, binlerce işçi ve çalışan kapı önüne bırakılırken, açlıktan ölenlerin olduğu bir dünyada, bunların hiçbirine aldırmadan, biz içki ve eğlenceyle kutlayacağımız bir yılbaşı gecesinin daha şimdiden hazırlıklarına başladık bile. Dur dur etme hocam, siz yılbaşı gecelerine karşısınızdır diyerek yaklaşma olaya lütfen. Hani damardan takılma diye bir deyiş vardır ya, isterseniz bugün biraz damardan değil de vicdani takılalım, işin içine bilimselliği de koyalım mı, ne dersiniz?
Vatanseverler, milletseverler, bayrak severler olarak birlikte, Noel Yortusunun, yılbaşı kutlamalarının bizlerle ne kadar uzaktan yakından alakası var bakalım mı? Bilimsel olarak bakalım önce isterseniz. İtirazı olanlar da itirazlarını koysunlar ortaya rahatlıkla.
Noel Yortusu dedikleri gecenin ve yılbaşı gecesinin İslam ve Müslümanlarla uzaktan yakından hiçbir alakasının olmadığını görelim birlikte. Noel, Hz. İsa (a.s.)’ ın dünyaya gelmesinin anısı için Hıristiyanlarca yapılan bir bayramdır. Ve bu günün tarihi Hıristiyanlar arasında bile ihtilaflıdır. Zira Hz. İsa (a.s.)’ ın doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Katolik, Ortodoks, Protestan kiliseleri bu anı hatırasını 25 Aralıkta kutlamaktadır. Bu gecede kilisede ayinler yapılır, daha sonra bunu evlerde değişik şenlikler ve kutlamalar takip eder. Bu gece çocuklara hediyeler dağıttığına inanılan Noel Baba(!) da efsanedir, hayal ürünü bir şahsiyettir; gerçekle hiçbir alakası yoktur. Yine çamlı eğlenceli kutlamalar da, Hıristiyanlarca dini olmaktan çıkartılıp tamamen folklorik bir şekle büründürülmüştür.
Batı Hristiyanlığı İsa’nın (a.s) doğum gününü 25 Aralık’ta kutlarken, doğu Hristiyanlar 6 Ocak’ı seçmişlerdi. Fakat Aziz İoannes Krysostomos ve Aziz Gregorios’un etkisiyle doğu Hristiyanları da kutlamaları 25 Aralık’a aldı (Britannica ve Meydan Larousse, 9/385).
Hakkında birçok mucize uydurulup efsaneleştirilen bu zat, ilk defa 17. asırda Almanya’da Noel Yortusu’na da karıştırılmış ve daha sonra da dünya Hıristiyanlığına yayılmıştır (Ene. Brit. 8/687).
Noel Baba yani Myra‘lı (Demreli) Nichola, yahut Santa Claus adıyla bilinen Aziz Nichola’nın kişiliği hakkında hiçbir bilgi yoktur. Lycia (Güneybatı Anadolu) kıyısında bulunan Patara‘da doğduğu, genç yaşında Filistin’e, Mısır’a gittiği, daha sonra ise Lycia’ya dönüp Myra (Demre) Piskoposu olduğu, Hıristiyanların baskı ve işkence altında tutulduğu İmparator Dioletian zamanında hapsedildiği, Hıristiyan olan İmparator Constantine döneminde serbest bırakılıp 325′ de toplanan İznik Konsülü’ne katıldığı rivayet edilir.
Britannica adlı eserde de özetle şöyle deniliyor: “İsa’nın doğum günü hakkında kesin bir bilgi yoktur. Üçüncü asır Hıristiyan kronografları, dünyanın 25 Mart günü yaratıldığını tahmin etmişler, İsa’nın da aynı günde doğduğunu sanmışlardır. İsa’nın (a.s) doğum günü, ilk defa 336 yılında kutlanmıştır. Esasen kış gün dönümünü kutlama adetleri, çeşitli Asya ve Avrupa pagan uluslarında vardı. Bizans İmparatoru Constantine, 312 tarihinde Hıristiyan olmazdan önce paganlardaki kış gün dönümü kutlamasını benimsemişti. Hıristiyan olunca bu kutlamayı sahiplendi ve Hristiyanlığa taşıdı.
Kilise, evrenin nuru olarak kabul ettiği İsa’nın (a.s) doğum gününü Aralık ayının 25′ine almakla, paganlardaki kış gün dönümü kutlamalarına Hristiyan motifi vermek, böylece pagan geleneğini Hristiyanlaştırarak uluslarını Hristiyanlığa çekmek istemiştir. Doğum günü kutlaması, önce sadece batı kiliselerinde yayıldı. Sonra doğuya da geçti. Bunu en son kabul eden kilise de Piskopos Juvenal (M. 424-458) yönetimindeki Kudüs kilisesi olmuş, İsa’nın Tanrı ve insan doğasını yansıtan bir olayın ortaya çıkması olarak bugün kutlamaya başlanmıştır” (Britannica 16/361).
Şimdi biraz kendimize gelerek başımızı iki elimizin arasına alıp düşünelim. Aile, toplumu meydana getiren en küçük topluluktur. Birey ise ailenin vazgeçilmez bir elemanıdır. Aileyi, dolayısıyla cemiyeti ve cemiyetin teşkil ettiği milleti ayakta tutan, devam etmesini sağlayan, maziden devraldığı mirasıdır. Bu mirasın içinde; din, kültür, medeniyet, ilim, teknik gibi kıymetli değerler vardır. Kendi dinini, kültürünü, örf ve adetlerini bir tarafa bırakıp başka milletlere ve dinlere ait kültür ve adetleri alan bir milletin geleceği ne kadar parlak olacaktır. Böyle topluluklar, her gün ayrı bir kültürün mukallitliğini yaparak, bir gün tanınamaz hale gelirler. Kendi memleketlerinde yaşasalar da, oranın havasını teneffüs etseler de, oraya ait isimleri taşısalar bile, aslında ecnebilerden herhangi bir farkları yoktur.
Bir taraftan sayısız bidat ve hurafelerle tahrif edilmeye çalışılan, diğer taraftan siyasetin elini üzerinden uzaklaştıramadığı bir din ve tamamen yabancı bir kültüre ait olan bu adetin, yüzde 99’unun Müslüman olduğu iddia edilen bir yerde kutlanışına bakın... Bir de, yeryüzünde inanan insanların, Müslümanların sağda solda mağduriyet ve mazlumiyetlerine bakın. Müslümanlara akla hayale gelmedik işkenceler, zulümler yapılmaktadır. Buna karşılık Müslüman olduğunu söyleyen bir yığın insan(!), yılbaşı gecesi alemler düzenliyor, sarhoş olup kendinden geçiyor, her türlü melanetin içine balıklama dalıyor. Sanki dünyayı fethetmişlik coşkusu içinde sabahlara kadar kutlamalar(!) yapılıyor. Ne korkunç ne hazin manzara değil mi?
Bir de bu gecede yapılan israflar, haddi hesabı olmayan harcamalar!.. Evet sadece bu gecede yapılan harcamalar bir araya getirilse, millet ve memleket yararına neler yapılabilir! Şu zihniyete bakın ki, bu milletin parasıyla çarkını döndüren televizyonlar, bu geceyi gündemde tutabilmek için yapmadık çılgınlık bırakmıyorlar. Ve millet alabildiğine bir israfın içine çekiliyor. Sonra da kriz çığırtkanlığı(!) yapılıyor. Kriz varsa ki var, tüm dünyada var, bu kadar densiz harcamalar neden? Sormak lazım değil mi?
Evet, olan biten bu rezaletler karşısında, gerçek Müslüman, kalbindeki sese kulak vermeli. Hayır, ben bunları yapamam, yapmamalıyım; zira bu yılbaşı kutlama adeti, hem benim dışımdakilerin bir adeti, hem de bu gecede yapılanların tamamı benim mensubu olmakla şeref duyduğum İslam dininin yasaklamış olduğu fiillerdir. Ben imanımı tehlikeye atamam. Geçici dünya zevkleri uğruna, ebedi hayatımı karartamam demeli.
Geçen günlerin bir muhasebesini yapıp bilançosunu çıkarmalı; geleceğe de ona göre hazırlanmalıdır. Tüm holdingler, şirketler, yılbaşlarında gelir gider hesabı yaparlar ki, kar ve zararımızı bilelim diye. Zararda isek kendimize çeki düzen verelim diye. Niçin insan kendisiyle hesaplaşamaz ve zararda geçirdiği günler adına üzülmeyi değil de, eğlenip içmeyi tercih eder.
-Tabii ki her şeyin temeli nasip meselesi ve “el-Mer’u mea men ehabbe” “Kişi sevdiği ile beraberdir.” Hadisi şerifine göre, kıyamet gününde herkes sevdiği ile beraber haşrolacak!
Evet, eksik ve noksanımız, kusur ve kabahatimiz, hata ve isyanımız çok... Biliyor ve itiraf ediyoruz ya Rabbi... Ama bununla beraber rahmetinden de ümitvarız. Ne kadar günahkar olsak ta senin engin şefkat ve rahmetinden ümidimizi asla kesmiyoruz ya Rabbi! Bizi, Habibin ve sevdiklerinin yüzü suyu hürmetine affeyle ve dostlarından ayırma. Onlarla beraber haşret Allahım. (Amin.)
Ne dersiniz? Biz de harcadığımız senenin sonunda, harcayacağımız senenin de başında, kendimizi bir hesaba çeksek mi? En azından hesabını veremeyeceğimiz yanlışlarımız olduysa, tövbe, istiğfarla onları terk etme kararı alsak mı? Yapamadığımız ibadetlerimizi, hizmetlerimizi yapma azmine girsek mi? Yılbaşında bari bu muhasebeyi yapsak mı? Yoksa boş mu ver? Ömrümüzden bir sene daha gittiği halde, sanki bir sene daha kazanmış gibi 'vur patlasın çal oynasın' düşüncesizliğine düşenlere biz de katılarak malum tekerlemeyi biz de mi tekrar etsek? Bizde mi dünyada olup bitenlere gözümüzü kapayıp bu gece alem yapanlardan olsak? Hemen ertesi gün yeniden atıp tutmaya başlasak. Kim görecek, kim bilecek(!) bizim o gece alem yaptığımızı. Bir gece felekten bir gün çalmakta mı olmasın canım öyle değil mi? Biz diyeceğimizi dedik. Görevimizi yaptık. Akıl ve vicdan sahipleri olarak ne yapmanız gerektiğine siz karar verin isterseniz.
Yarın yeni takvimin ilk günü, yeni bir yıla giriyoruz. Her sene olduğu gibi bu akşam yeni yılı kutlama bahanesiyle çılgınlıklar yaşanacak, eski puta tapıcı geleneklerle Hıristiyanlık karışımı adetler tavan yapacak. Bunlar kutsal bir din tarafından düzenlenmeyen pagan geleneklerdir.
İslam öncesi cahiliye döneminin çılgınlıklarını anımsatıyor. Batı dünyasının bunları yaşatması ve yaşaması gayet doğal; tuhaf ve gülünç olansa, Müslümanların da bunda hiçbir sakınca görmeyip yaşatmaya çalışmaları; Noel baba, hindi yemeği, çam ağacı hurafesi, şampanya patlatma, milli piyango, tam saat 24.00'ün bitimindeki bağrışmaları hayatlarına sokmuş olmaları.
Kimileri "Miladi takvim bir Roma takvimidir. Roma, Hıristiyan olmadan evvel de bu takvimi kullanmaya başlamıştır (MÖ 46). Esas adı Jülyen takvimidir. Bunun da kaynağı 25 Aralık'a denk gelen Noel'dir. Hal bu ki, bu iki gün (25 ve 31 Aralık) arasında tarihsel bağ yoktur. Onun için yılbaşını rahatlıkla kutlayabilirsiniz" deyip kendilerini rahatlatmak isteyecektir. Roma veya Batı Hıristiyanlığı, her ikisi aynı mecrada akmışlardır, ortak kültürel değerlerdir. Müslümanların bunların geleneklerini veya adetlerini taklit etmeleri "Kim bir kavme benzerse ondandır." hükmüne muhatap olmalarına sebep olur.
"Ne olsa gider, bize uyar" postmodern ilkesiyle hareket eden mezhebi geniş "bir kısım beyaz ilahiyatçılar" ise, "Müslüman Türk milletinin benimsediği, kendisinin ortaya koyduğu veya bir başka milletten aldığı her türlü kültür ve örf âdet değerleri, açık ve temel İslami değerlerle çatışmadığı sürece meşrudur, muteberdir demeleri ilginç ve acayiptir. Dolayısıyla yılbaşı kutlamaları da, meşrudur, muteberdir ve güzeldir açıklamaları ise çok düşündürücüdür.
Halkımızın uyguladığı çeşitli örf ve adetler, kültür ve yaşantı biçimleri aynı hükme tabidir. Halkın örfü meşrudur, mübarektir..." deyip işin içinden çıkmak istediler, ama caiz dedikleri kutlamaların bizatihi kendisi ve kutlama biçimleri "açık ve temel İslami değerlerle çatışma" içindedirler.
Bir Müslüman olarak şunu düşünmek zorundayım. Yılbaşı kutlamaları "görünmez kilise" doktrini çerçevesinde batılı değerlerin ve yaşama tarzının evrenselleştirilmesidir. Resmi tatiller, medya, tüketim alışkanlıkları, eğlence ve magazin sektörü eşliğinde kitlelere dayatılan ve insanları bir geceliğine “sanki bu gece her şey mubahmış gibi” günaha çağıran pagan geleneklerdir. Kendini bilen Müslüman aileler bu geceyi her gece gibi geçirmeli, belki ilave bir tutum olarak televizyonlarını da kapalı tutmalıdır.
Milli piyango çekilişleri ise apayrı bir oyundur. Kısa bir araştırma yaptım piyangodan para çıkanlar hakkında. Maalesef para çıkan hiçbir isim günümüze zengin olarak gelememiş. Üç dört isim de ne yazık ki intihar etmiş. Aksi bulgular varsa söyleyin düzeltiriz. Ya da çıkan paralarının tamamını iyi ve hayırlı yerlere bağışlamışlardır kim bilir?
Bu gecede hesabını iyi yapıp iki dünya adına da, karlı çıkabilenlere ne mutlu. Duyarlı ve bilinçli olabilenlere ne mutlu. Bizi de bu gecede aklını ve vicdanını müspet anlamda kullanabilenlerden eyle ya Rabbi!.
Saygılarımla.
31.12.2008
Hayati ÖZKURT