25
Yorum
44
Beğeni
0,0
Puan
2708
Okunma

Eski bir fotoğraftan dökülür nehirler
Sürüklenirim bir dal parçası gibi sularında.
Ç/ağlayanlardan mavi bir sis iner gözlerime
b/aktıkça boğulurum harfler zincirinde..
Dönüşse de fırtınalar kasırgaya
hüznümün yakasında
çiçek açar sevda
Kıvırcık saçlı bir boşlukla yan yana...
Ben kimim ...
Beni üzen kim?
hislerim karıncalanır alabildiğince...
Toplarım ardım sıra
dönüşü olmayan yollardan kendimi
sabahlarım aynı kapıda zamansız ermiş gibi.
Açarım tükürük nakışlı zarfı
sahne arkasında bekleyen
aktör gibi titrer ellerim...
Tümlenir gayretim son mektupta...
Nemrudun ateşi düşer odama
gülizâr olur gönlüm dikenin kanattığı yerde
Doğan güne savururum
aşkın küllerini.
İbrahim’in Putları kırılsa da içimde
yüklerim bütün suçu kendime...
Ceren gözlü ışık olurum
giz karasında....
Yaralı ceylan seker bakışlarımda.
Yorulurum saklamaktan
ansızın uyanan düşü...
Yankılarını alıp götürse de düşbazlar...
Kavrulsa da acı ile çığlığım
çatlayan toprağımda yatağımı ararım
Kuruyan dilime düşse de efkar
Hani gölgem nerede diye sorarım...!
Bir nokta hükmünde savrulup
yüzümü kesse de
küskünlüğün çölünde kumlar...
An(ı)ları biriktirip üç vakte kadar.
yürüyerek geçerim sahra çöllerinden
çünkü izlerim sözlerimin bittiği yere götürür...
o kadar...!
Ferda Özsoy