1
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
1975
Okunma

belli bir adı yok
dupduru mavi çarpıntısı
günler tabaka tabaka yığılmış önüme
geridönüşümsüz heyecan yumağı bu
iliklerine dek kader işlemiş
insanın ilkleri zâten hep keder üretirmiş
hep cezbedermiş insanı
denizin gökle kurduğu renk tuzağı
-gözlerin-
düpedüz ömür hırsızı
balıklar bile kızıl öksürür görse
mâiyetindeki yetim sızıyı
çekicisin
ve bunun farkındasın daha da berbatı
bilmiyorsun suçun yok
sabahı kucaklayan gecelere bekçi
öldüresi vurdumduymazlığın
haberin yok ki denizdeki o martısın
her tâbir susuz çöl
mumları basan ateş gibi al aval
severken yanan cigarasın
kuşları bile âşiyandan uyandırır sesindeki hayat cıvıltısı
amma bir inadın var ki
umutlara kül tablası
kimseye göstermiyorsun
kimse bilmiyor içindeki mücevherleri
kıvırcık saçlarına gizlediğin o kadınsı düzlükleri
yüzündeki alıcı esmerlik
ruhu kör eden o derbeder illüzyon
ezip geçen makam
hiç şaşırmıyorum artık kara mamba
mıknatıslar neden hep siyah giyiyor
şimdi bozsam çeteleyi
dağıtsam tabelayı
sana tutturmam gerek
şiir yazdıran kadınlar arasında mavi bayrağı
lâkin ritmi sıkışmış nefes gibisin
bir yanın hayat
bir yanın darağacı
bir akşamüstü sessizliği döküyorum şimdi tuvale
yine uçurum çiçekleri ekiyorum içime
belki anlarsın diye
işâret dili kullanıyorum şiirlerde
tamam itiraf ediyorum çoktan kaldırdım ortadan eros’u
bir hayâlin masmavi kumpası kurulu zihnimde
seni yaşamakla, seninle yaşamak arası
içtim diyorum gözlerini
sarhoşluğum ondan
karşı koyma provalarım,
yalancı hercâiliğim
hatta mermer renkli pamuksu nobranlığım
hepsi eli avucuma sığmayan sızıdan...
tenin bayatlamayan undan olmalı
sâkin denizleri bile kudurtacak kadar ulu, mayan
bir daha resmedebilirsem hayatı
lâl kırmızı çizeceğim papatyaların dudaklarını
inadına
gözlerin gibi mavi ağaçları!
ToprağınSesi
.
5.0
100% (3)