7
Yorum
14
Beğeni
5,0
Puan
2120
Okunma

çöldeki kumların misli,
sonbahar yapraklarının derin hüznüyle,
seslendiğim aynalardaki yüzüm,
karanlığa karışmış gölgem gibi.
ruhumu kemiren habis örümcek,
kanatlarında arzı taşıyan güvercin.
pencereleri yol görmemiş evler;
balçığa bulanmış yüzler sayıkladım,
karda eriyen güneş; tersine dünya...
sözcüklerden ve sözlüklerden yana;
kurduğum cümlelere tezat,
sensiz de yapabilirim kelimât.
isyânâ müteşebbis âsî rûhum.
yazdıkça bitmeyen sonu gelmez hikâye,
anlattıkça uyutmayan masal,
hicret ettikçe terkedilmeyen şehir;
sokakları evsiz, evleri odasız,
odaları insansız / ve
insanlar nasıl sokaksız kalırsa;
erguvansız bahçelerde,
buna benzer resimler çiziyorum,
tersine dünya; kan revân palet...
gözbebeklerinde seyrederken dünyayı,
bütün yalanlardan âzâde, sanki;
ilk defa yaşıyormuş gibi sonbaharı,
ve bir pazar sabahı,
ilk defa sokağa çıkar gibi sevinçle;
hiç söylenmemiş bir masala yumdum gözlerimi.
en çok gözbebeklerinde ölürken yaşadım.
tersine dünya; yaşanmamış masal...
yapraklar vardı ayaklara takılan,
bir rüzgar ile biçilmiş ömür.
gölgesine takılıp kalmış rûh.
bir başım var; döndükçe dönen;
dünyamın içinde kaç dünya var,
kaç dünya içinde adamlar yitirilen.
etime pençelerini geçirmiş ahkâm;
sûretinden bîzârım, çıplaklığın kadar.
sözcüklerim kadar sükûta âmâde:
tersine dünyâ; bilâ kelimât...
mustafa nazif duran
5.0
100% (13)