10
Yorum
21
Beğeni
0,0
Puan
1252
Okunma

seninle aşkımız
eski bir posta treni gibiydi
daha uzaktan geldiği belli olan
temelsiz bir baraka ev gibi sallanan
ağır ağır ilerlemekten yorgun kaplumbağa misali
ben hep arka perondaydım
bir türlü gideceği noktaya varamayan
sevmeyi bilen yoksul insanların içinde
uzaktan seyrederdim
hep vip yolcuydun sen
etrafında suni sevgiler kahkalar atarken
buradayım demenin ahengi vardı üstünde
oynadığın oyunda baş roldeydin
kadınlar sana bakar gülerdi
ben sana bakar küserdim.
Sana uzak olmanın telaşını yaşardı kuş yüreğim
arada başımı çevirir camdan dışarıya bakar
bir an da olsa varlığını unutma umudu taşıyarak içimde
seyrederdim dünya hengamesini
kafamın içinde rengarenk hayaller
başımı eğerdim önüme
sen eğlenmeye devam ederdin
ben sana göstermeden ağlardım.
ayaz vururdu bulunduğum perona
’’üşürdüm’’
kollarımı kendime sararak
sevgisizliğin o uzun pelerinine sarılırdım.
derken birden bire yağmur başlardı
gece karanlıkta gözlerimden dökülen damlalara inat
cama vururdu usulca
sesi ninni gibi içime dolardı
buğulu bakışlarımı buğulu camların kenarlarında gezdirir
sensiz geleceğin nasıl olacağını ellerimle cama çizerdim
karman çorban yollar olurdu hep
içlerinde kaybolduğum
korkuyla sana bakardım
sen kendi havanda güneşlenirken
ben sessiz kayboluşlarımı yaşardım.
en çok ’’geceler’’ kanardı içimde
damarlarımda varlığının hayat ışığı
uzanırdı yanı başıma
görünmeyen bir el boğazımı sıkıp
’’bak orada’’ senden asırlarca uzakta diyene kadar
hep yağmur vururdu camıma
ben seni seyrederdim
ay sana bakardı solardı
ben sana bakardım titrerdim.
ancak zamanı gelince inebileceğimiz
bu eski püskü posta treninde sıkışıp kalmıştım
tıpkı varlığının gölgesine sıkışıp kaldığım gibi.
Ayvazım DENİZ