7
Yorum
9
Beğeni
0,0
Puan
1743
Okunma

SEYR-U SÜLÜK NEDİR?
Terbiye, bir insanın bütün hayatını ve amellerini ilgilendirir. Akıllı bir insan buluğ çağından ölene kadar Cenab-ı Hakk’a ve halka karşı sorumludur.
Güzel kulluğun ve güzel ahlakın bir sonu yoktur. Kâmil mümin, her gün güzel kulluğu ile Yüce Rab-bine yaklaşır; buna terakki denir.
Bu terakki, kalp ile olur.
Terakki, manen ilerlemek, meleklerin alemine yükselmek ve ilâhî huzurda kabul görmektir. Ruh, sır, hafi, ahfa, vicdan, akıl gibi manevî latifeler, bu terakkiden nasibi alır.
İnsandaki manevî latifeler terbiye edilip temizlenince, insan gerçek insan olur; dinin hakikati anlaşılir İslam bütün güzelliği ve inceliği ile yaşanır ve böylece insanın yer yüzünde Allah (c.c.)’ın halifesi olmasının hikmeti ortaya çıkar.
Bu işleme tasavvufta manevî terbiye veya "seyr-u sülük" ismi verilir.
SEYR-U SÜLÜK NEDİR?
Tasavvufta seyir cehaletten ilme, kötü huylardan güzel huylara, kendi varlığından geçip Hakk’ın varlığına doğru harekettir. Sülük ise, Hakk’a ermek için bir rehberin öncülüğünde ve denetiminde çıkılan manevî, kalbî, ruhî yolculuk ve ahlakî eğitimdir. (Ankaravi, Minhacu’l-Fukara, 51; M.Ali Ayni, Tasavvuf Tarihi, 105; Tehanevi, Keşşafu Istıhâtı’l-Fünûn, II, 686 (Sülük maddesi).)
Seyr-u sülük, insanın, kalbinin, ruhunun, nefsinin ve diğer manevî cevherlerinin eğitiminden ibarettir. Bu iş, kalpten başlayıp hayatın her yanını içine alan bir eğitimdir. Asıl maksat, kendini ve Rabbi-ni. tanımaktır. Birinci adım, gafletten uyanmaktır. İkinci adım, insan için çizilmiş yola adım atmak ve hedefe doğru yol almaktır. Sonuç, kâmil insan olmaktır.
Kur’an’da zikredilen "tezkiye" ve "mücahede" ile ariflerin bahsettiği seyr-u sülük aynı şeydir.
Tezkiye, manevî kirlerden arınmaktır.
Mücahede, nefsi ilâhî edeplerle süslemek ve Allah (c.c.) huzurunda kabul görmek için gayret etmek ve bu yolda her şeyini ortaya koymaktır. Bütün mesele, Allah (c.c.) adamı olmak için karar verip yola çıkmaktır.
Bu yol, tek başına gidilecek kadar kolay ve rahat bir yol değildir. İnsanın önünde şeytan, nefis ve dünya gibi üç büyük engeli vardır. Bunlarla birlikte insanı saran bir sürü afet ve tehlikeler mevcuttur. Öyle ki, bu yolda günahlar kadar bazen ibadetler bile insan için bir afet olmaktadır.
Kıldığı namazları, çektiği zikirleri, yaptığı hayırları ile kendini beğenen, kibre düşen, insanları küçümseyen ve sonunun kesin cennet olduğunu düşünen nice kimseler, sonuçta zarar etmiştir.
Kulluğun edebini bilmeyen kimse asıl hedefine eremez. Gösteriş hastalığına yakalan insan, diliyle Allah (c.c.) derken kalbiyle Allah (c.c.)’tan uzaklaşır.
Manevî terbiyenin merkezinde mürşid vardır. Terbiye şeklini o belirler ve takip eder. İnsanı terbiye etmek, peygamber mesleğidir. Bunun için manevî terbiyenin Hz. Peygamber’in (s.a.v) getirdiği edep üzere olması şarttır.
Terbiyeden maksat, fıtratı değiştirmek değil, onu güzele yönlendirmektir. İnsandaki kötü huyların iyi huylarla değiştirilmesi mümkündür. Kamil insanlar içinden seçilen kamil mürşidler, kendilerine tabi olan kimseleri -Allah (c.c.)’ın izniyle-önce gafletten uyandırarak işe başlamaktadırlar.
Bunun için manevî terbiyede tövbeden sonra en önemli vazife zikirdir.
Çiçek tarlasına diken ekilmez
Muhabbet sazına söz ara gönül...
Yalnız bu dünyanın kahrı çekilmez
Bir arı misali, öz ara gönül.
Hakikat aşikâr; zarar da kâr da
Marifet yürekte, kalpteki harda
Dehlize düşer de kalırsan darda
Yunus’dan Veysel’den iz ara gönül.
Allah sevdiğini sınar çileyle
Şeytan fırsat bilir gelir hileyle
İsyana meyilli nefsi lâl eyle
Musibet içinde haz ara gönül.
Ok hedeften şaşar yayı germeden
Dal meyvaya durmaz emek vermeden
Davetsiz misafir yere sermeden
Düş gerçek peşine; gez, ara gönül...
Zirveye bakan göz ser’ine yüktür
Haddini bilenin boynu büküktür
Ruhların arzusu seyr-u sülüktür
Dizdize verecek diz ara gönül.
Kudret sahibi O! Ederse murat
Allah dostlarına düz yoldur sırat
Münkir’in eline Hakk vermez berat
Geç hassas eşikten, giz ara gönül.
Geç hassas eşikten, giz ara gönül.
Mecit-AKTÜRK