5
Yorum
10
Beğeni
0,0
Puan
2085
Okunma
yaşamdan yana ve ölümden
her ne varsa yaşanmış takvimlerden
hepsi şimdi
bitmeyen bir yağmurla ıslanmış
bitmeyen bir ömrün hikayesi
...
...
şimdi
zamansız bir gecenin sessizliği
tüm renkleri yutan karanlığın sisleri
ve kuytularında bir yüreğin derinlikleri
ne çok şey
ne çok şey aynen eskisi gibi
yağmur yağıyor dışarıda
penceremin buğusunda zaman geçişleri
durmak bilmeden üstümde
uçuşan ölü kuşlar
kopan takvim yaprakları
ah !
baş döndüren bir hızla içimden geçen zaman
avuçlarımda
ölü takvim yapraklarında unutulan
canlı cesetleri
hiç birine erişemediğim
hepsiyle bütünleştiğim bir giz
en dağınık günü belki ömrümün
an kalabalık
en yalnız
en sessiz
bir hiç kadar yokluğun
her şey kadar acının hüznünde yaşanan
ne çok şey var Tanrım yine
bunların hepsini tanıyordum
bir zamanlar
onlarla ben de yaşıyordum
ah ! küçüğüm
ne güzel evcilik oynardık seninle
oyuncak tencerelerimizde yemekler yapardık
doyumsuz bir zevkle gülümserken
şimdi ağlayan gözlerden başka ne var
toprağın dahi üşümüşken bunca uzak bir yerde
bir doğum gününde , panda almıştım sana
boyundan büyüktü taşıyamazdın bile
ama çok sevmiştin
o güzelim gülüşünle işte
gülümsüyorsun zamanın buğusunda
solgun
yağmurlu
ve karanlık bir gecede
buğulu bir pencereden
takvim yaprakları arasında
çoktan beridir
solgun bir gül oluyordum
yaşam ve sen arasında
zaman geçip gidiyor üstümüzden
ama hiç bir şey unutulmuyor
zamanda bir zamanlar
sen de
ben de yaşıyordum
ne çok gülenler var
ne çok ağlayanlar
bunların hepsini tanıyordum
ah ! be abla
gülümseyen gözlerinle
gülden güzel yüreğinle
peynirli böreği sen ne güzel yapıyordun
bir trafik kazası mıydı o
bir takvim yaprağında
solgun yüzün
yağmurlu bir gece kadar ıslak şimdi
koşarak gelirdim yanına
hiç düşünmeden inan
sen zaten yanımda olmasan
ya da zaten
ben böylesi yanında olmasaydım
Mert YİĞİTCAN
09 . 07 . 2014
istanbul