6
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
2085
Okunma

www.youtube.com/watch?v=KZ1EntJCAkU
“Zor olan
İnsan olabilmek değil;
İnsan kalabilmektir.
Dikensiz gül bahçelerinde
babam da sever…”
Sen yazın neşeli günlerini severdin
ben kışın kasvetli gecelerini özlerdim
Kumsalda koşan çocukların cıvıltısı
bozacının narasına çarpar kaybolurdu
kar altındaki şehri seyrederken..
Pek içine sinmese de
pek de şikâyetçi değildin
kardan adam yaparken
denizi kumu düşlemekten…
Yaz kış diye tutturdukça biz
sonbaharın gazabına uğrardı yüreğimiz
İki kaçak yolcu olup
vurgun yemiş düşlerin terkisinde
dört nala firar ederdik Abant ormanlarına
akıl desen koşar adım, soluk soluğa ardımızda..
Buluşurdu ellerimiz göl kenarında deli divane
ılık rüzgârlardan hazan demleyip
kızıl yapraklardan hüzün içerdik
sırtımız asırlık bir ağaca emanet..
Sen pek sevmediğin için sarıları
ben hep görmezden gelirdim
sararmış yaprakları
bir de küçük hazin yalanlarım olurdu biliyorsun…
Sen gündüzün ışıltılı aydınlığını severdin
ben gecenin gizemli karanlığını
Ama akan sular dururdu ufukta
gün batımı tahtına oturduğunda
Gözlerimiz bir yamacın zirvesinde kavuşur
ellerimiz vuslatın dibinde buluşurdu
ayaklarımız ise boşluğa emanet..
Denizden nem yutar, guruba dem tutardı
Her birine ayrı isim verdiğimiz bulutlar
Aşağıda renk renk uçurum çiçekleri…
Çok çalıştım, çok istedim
sana gökkuşağı armağan edemedim
hiç heveslisi de olmadın aslında
Ne zaman bir davete katılsak kol kola
siyahın asaleti yeterdi sana
Doğuştan maviliklere sevdalıydın ama
ne zaman savaşa tutuşsa renkler
-adaletinden olsa gerek-
hep beyazı birinci seçerdin
diğerleri ise ayrı bir yana…
Renksizdir, içi umutsuzdur benim heybemin
Eğer parlak taşlara rastlarsan kapımda
bil ki onlar senin
Belki treni çoktan kaçırdık ama
tam bize göreydi belediye otobüsleri
İki öğrenci bileti yeterdi
körüklü otobüslerin arka camında
içimizdeki ateşi körüklemeye..
Evet bir bozgun türkü şimdi ilk sevmelerimiz
notaları yedi bölgeye dağılmış
Çoktan yağmalanmış çocukluğumuz
Hüznü dört mevsimden sağılmış
Masumiyet dersen yürekte gizli bir muska
Gel cimcime demeyeceğim artık sana
Gel sevgilim, sevgi kelebeğim de demeyeceğim…
Gel kadınım!
Başın dimdik gel
Omuzlarında yılların yorgunluğuyla gel
Apar topar çık da gel
Bırak bu sefer de uymasın ayakkabıların kıyafetine
Mutlak bir inançla sapla topuklarını
karanlık sokakların beş para etmez ciğerine
Adımlarının yankısı boğazlasın
işgal altındaki sokağımın asırlık sessizliğini
Yüzsüz kapım zaten aralık gittiğin günden beri
Yaslan omuzlarıma tek bir kelime konuşmadan
gecenin çatal dilli bekçileri
ve karanlığın yenilmeye mahkum soytarıları
saklanacak yer arasınlar utançlarından
biz ayrılık türküleri uçuralım mehtaba
gün doğana kadar..
Bekle, iyice çözülsün ellerinin buzu
âminler kurban edelim güneşin doğuşuna
sonra, nereye istersen oraya git..
biliyorsun ben seni, sensiz de severim...
(hem de karanlığa inat!...)
5.0
100% (3)