16
Yorum
27
Beğeni
0,0
Puan
2413
Okunma

esip geçen rüzgarlara ağlayamadığımız vakitlerdi...
komşu ülkelerden gelen yağmurlar
başka bölgelerden gelen fırtınalar
tüm bu yağmur ve fırtınalarda hapsolan bizler...
dünden kalanların soğuk rüzgarları esiyordu
pencereden...
korkuluksuz bir yalnızlığı aşmaya çalışan bedenlerdi
kristal ayaklı köprünün üzerinde yürüyenler
"en azından onlar deniyor" demişti babam
neyi denediklerini bilmiyordum çocukken...
tüm nakarat sözcüklerinin fazla ekolu oldukları için
müziklerinin kısıldığı bir dönemi gösteriyordu takvim
uçurtmaların gölgesine kızılıp
başka göklerde uçmaları için zorlandıkları zamanlardı
hiç uçurtmam da olmadı bu yüzden...
tüm sıradışı fikirlerin yere çaıklması gerektiğini
düşünen kitlelerin ardına takılp giden suretlerdik
ve tüm iyileşecek yanlarımızı bir hastane de bekletiyorduk
bohem yaşantılar minimalist yaşantılarla kapışıyordu
kazanan belirsizdi bu kaosta...
Ve ben plakta Ella Fitzgerald dinliyordum kendi karyolamda
Modern zamanlara açılıyordu görüş saham
lastik çizmelerin arşınladığı yolu
artık postallarla gidebiliyordu insanoğlu
naylon poşetlere üfleyip balon yaparak
sakız gibi patlatma modası vardı mesela
Sinemalar renklendikçe
hayatlarımız renkliliklerini kaybetmeye başladı
ekran soluklaştı
işte ne olduysa o zaman oldu
tüm bit pazarlarına nur yağdı
unuttuğumuz tüm eşyalarımız antikacılarda
nadide eserler olarak yerini aldı
asıl antika olan düşüncelerimizdi
Ve onlar da çoktan bir antika dükkanındaki aynaya sığınmıştı...
sonra sevindik çocuklar kadar sevindik hallerimize
bir oda dolusu yalnızlığı çivilemiştik iliklerimize
billur kulelerde oturur olmuştuk şimdilerde...
her yer çok bilenlerle dolup taşıyordu
ve aynadan geçen en son yüz de biz değildik artık
penceremizden esen yellerin hat ti hesabı yoktu
tüm kelimeler fazla kullanılmaktan aşınmıştı
şairler, yazarlar malzeme sıkıntısına düşmüşlerdi...
modern zamanlardı işte...
ve o zamanın içine sığamayan
bir kolu, bir bacağı dışarıda kalan
insanlara rastlanıyordu sokaklarda
ama kimsenin alarm zili yoktu
ve radyolar hala bozuktu
frekans daralmasıydı
kendini melek sanan kadınlar kanatlarının olmadığına
aldırış etmiyordu
dudaklarında kırmızı bir tat saça saça gülen insanlarındı zaman
üzgün insan sayısı gülenlere fark atıyordu
hiç bir şey anlamayan çocuklar gülüyordu sadece...
zambak mevsimiydi
ve sadece zambaklara bakıyordu kadın
sarı zambaklardı zamanın eteklerinde
ve sabahın tüm çiğleri zambakların üzerinde...
Maide özgüç