10
Yorum
32
Beğeni
0,0
Puan
2501
Okunma

derdiniz ne
kasım yüzlü serçeler
ser oldunuz sır oldunuz
mahzun bakar demir yelekli pencereler
saçları kumrala yandı sabahların
bir sızı ki ufunetli, sardı huzur dallarını
duvarlarda gümüş taraklı atlar
keşke uçup gidebilseydi gölgeler
ferman buyurdu felek, doğarken öldüm
asma bıyığından hüzün, sardı dört yanı elem
keşke çığlığı keskin bir borazan olsaydı dil
dağları aşıp gidebilseydi söz
sırları gizli aynalar
gözyaşını kalp saklar
derdiniz ne
yazdan kalma hevesler
çocuksu hallerimi eleyip duvara astılar
ömrün hangi kıyısında yaşım
ben bilmezken nerden bilecek takvimler
zamanın diş gıcırtısını körüklüyor insan
ne çilek gülüşlü kadınlar, ne kaytan bıyıklı delikanlılar
kurtulamadı orman kaçkını hayatın dikenlerinden
kırık bir tebessüm
yaralı bir tomurcuk
öksüz bir ağaç…
yığılır omuzlarıma el verdiğim dağlar
her yer gurbet her yer karanlık tünel
derdiniz ne
kasım yüzlü serçeler
nerde sonbahar tütsüsü ötüşleriniz
iki gün sonra annem de kırk derece loğusa ateşi
vakit iki koltuk değneği arası...
bekleyin!... yeniden doğacağım