10
Yorum
13
Beğeni
5,0
Puan
981
Okunma
hep saat on ikiye az kala azalıyorum
azap çekişen akşamlar tünüyor pencereme
nedense sen aklımdayken daralıyordu karşımdaki sokaklar...
kurumuş akasya dibinde bir kaç kelebek ölüsü
sarı bankların üstünde iki çift şiir
sen aklımdan geçiyordun
sana yaslanmış bir yanım bir yanım sokak lambası (kırarken )
örtüktü perdelerim tülleriyle
yuvarlanırken uzaktan karanlığı yırtan bir şarkınını ezgisi
paslı menteşenin ahşap sancısı
tozlu kilimdeki ayak izlerinden kalma gıçırtı
uzatıyordu iyiden iyiye güneşten saklanan yüzümün sakalını
oysa ...
ne yüzüm, ne borcum var duvardaki aynama
kör neşterli yaralarım varsın kanasın
çatlak bir çoğrafyanın haritasını tutsun varsın dudaklarım
karasal bir iklimin yakamozu olmaz bilirim ...
ankara karardığında saat on ikiye az kala
aşık olmak da varmış kaldırımda
sana dair mısralar sakladım zulamda
tütün kokulu duman duman ...
otobüslerdeki tüm buğulu yüzler sen
durmuş yelkovan
upuzun olmuş eski bir zaman
hep saat on ikiye az kala azalıyorum...
ilkin ankara sen oluyordun baktığın resimlerde
sonra eski içtiğin bir kahvenin vincanında dudağın
karasal sevdalarımı ıslatıyordu
bir ağustos yağmuru çiselerken
bir yanım seni sevdiğim kadar toprak kokusuna karışıyordu
ben azalıyordum uzayan saklalımla
ama en çok da hep saat on ikiye az kala hep azalıyordum...
...
5.0
100% (19)