1
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
2430
Okunma
öncesiz ve sonrasız
mavi fonda duran maziye bakmak
işte bu şehir
beni böyle biliyor…
tenin çağrısı ritmini bulmuş
nefesin kör saplı bıçağı dilinde
adam başı kurulmuş tuzaklara yalın ayak koşuyordu
tüm argoların kutsal kasede yıkandığı gerçeğini unutarak
asılsız ihbarlarla öpüyorlarsa seni de dudaklarından
ölüyorsundur geçirdiğin talihsiz bir hayat kazasında
macera peşinde
belli ki bu gece birinin kalbinde öleceksin
ya da belki doğuracak köşe başında
ıkındığı yalanlarını
geceden sakındığı güzelliği ile
ilk ben gördüm onu
tanrıdan bile çok daha önce
sıfatsız bir tamlama peşinde nefes nefese
salya sümük hiçliğin çelmesinden korkmadan
ama ağlayarak
öyle bir öp ki beni ağaç açsın içimdeki orman
kara, yağmura karışsın herkesten sakladığım zaman
kaldırımları boyuyordu dudaklarıyla
acaba kaç kere iğdiş edilmişti düşünceleri
adet günlerinden kalma sancının
dayanılmaz hafifliği içindeyken
dün onu vaftiz eden
pür telaş sokağındaki parfümü ucuz
gururu çok pahalı rüzgarı ardına alarak
ne de güzel uçuruyordu yarınları
sanırsın ki masum
insan sadeleşmeye önce aşklarından başlar
geriye kalan tüm hayaller zaten hep gürültü
iki yakadan soyunan ay ışığının utancını örterken
iki yakasından aşk damlayanları emziriyordu boğazıyla
kısacık bir hayat için
iki film birden sinemasında
emin ve hoşnut bir beden imgesi surları
düşeş gelen zarla açılan bacak arası
ne soyunukluk
ne de mahcubiyet
“seni hiç bırakmayacağım” cümlesindeki yalancı…
alicengizoyunu
(…ilişkimizde uç noktaya gelmek için içip sarhoş olmaya gerek yok… sen sar ben zaten hoş olurum…)