14
Yorum
16
Beğeni
0,0
Puan
1626
Okunma

gül ağlıyordu
yoktu kimi kimsesi
uyandı yanıbaşında
minare boyunda mermer yanında
dimdik uzanıyordu
buzdandı tavrı.
dişiliği bıraktı gül
boynundaki mücevherleri çıkardı attı
kudurgan nehirlere benzedi toprağı
yıllar boyunca aktı
kısır makaraları sarmaktan caydı
kırgın yaşamak istemiyordu akşamları
korkunç bir düş gördü
irin akıyordu hayal etmek yerine
birikinti gölüne aşkın
gülün ağaçları inliyordu
dost dağ,meşeleri,çamları eğiyordu üstüne
bilinmez yuvalar dökülüyordu ağaçlardan
söğüt söğüt,taptaze düşler!
anlamıyordu
dikeni batıyordu ince tenine
al bulaşıyordu beyaza
çatıları akan evlerden
sokaklar istemiyordu aşkı günaha boyayıp
suyla sabunla kırklıyordu
fahişe değildi gül
bir kokumluk değildi bahçesi
bir bülbül kanatıyordu yüreğini
ateşe atıyordu yapraklarını
yine ölmüyordu umudu
neden ölü insanlar geziyordu hâlâ yolunda
son nefesini vermemişti ki gül
son yağmuru yağmamıştı daha
son filizi çıkmamıştı
upuzun bir yolu vardı bahar artığı
son çiçeği açmamıştı
duruyordu üstünde
yaprağının can suyu!..
13. 8. 2013 / Nazik Gülünay
eski şiirlerimden, yeniden düzenleyerek.