11
Yorum
19
Beğeni
5,0
Puan
1542
Okunma
ÜÇ GÜN…
Üç gün önceydi bir akşamüstüydü
Üstüne üstlük şehir kara bir gömlek çekmişti üstüne
O da yetmez gibi tek tek indirdiler martıları vapurdan
Oda kör penceresiyle gördü yakılan dalgaları
O, oturup ağladı yağmalanan sandalcıların hüzünlü bakışlarını
Matemli bir bulut yağmurlarıyla geldi yangın yerine
Kayalıklarda derin bir yosun kokusu salınıp geçti
Kızkulesi sessizdi
Rüzgar alabildiğine hafif fısıltıyla esiyordu
Bir tek balıkçı kayıkları şahitti dalgaların sözlerine
Ben görmedim kördüm balıkların konuşmasına
Ucuz bir oteldeydim dokunduğumda anladım…
KURU …
Dar pencereler kerpiç evler
İnce kıvrımlı sokaklar
Üç beş satıcı çıkrıkçı yokuşunda
Tırmanır uçurtmalar göğe
Yerde bir toprak kokusu uçar yağmur sonrası
Salınır bir zaman zamansız havada koca bir bulut
Keser soluğu nefessiz derince…
Eskiciler geçer hatıraların önünden
Sevişmelerin yosun tuttuğu kaldırımlar suskun
Melahat teyzenin elinde eteği
Yoğurt tutacak süt taşar
Gencecik çığırtmacı kızların eteklerinde
Jöleli saçlı gençler döğme yaptırmış
Kollarında kara saçlı kızların isimleri
Dışarıda sızmış bir sarhoş kapı önünde
Kilidi elinde bir bahar matiz olmuş
Bekçilerin ellerinde demirden düdükler
Demin geçti son vapurlar dudaklarında derin türküler
Trenler raylarda kendi şarkısında
Az sonra fırtına gidecek uçakların kandında
Biraz gri bulut biraz mavi karışacak sözcüklere
Ya da şiir bulaşacak gidenlerin avuçlarına
Bulaşacak parmak uçlarındaki martılara…
Neyse boş verip boşluğa saralım toprak kokulu sevmeleri
Ya da çürümüş yağmur damlasında ıslatalım çatlak dudaklarımızı….
5.0
100% (19)