7
Yorum
27
Beğeni
0,0
Puan
1604
Okunma


beni de yazın Belkıs’ın öyküsüne
ya da Malabadi Köprüsü’nün sızlayan yüreğine
rüzgâr dinince
fulyanın rayihası kalsın ellerimde
gönlüm efsanelerin diline düşsün
bir tılsım olmuş
çiçeklenmiş gözlerim ışıl ışıl
ıskalamış sıkılan her kurşun
mendirekte bembeyaz bir gemi demir atmış
küçük dalgalarla ırgalanmakta
yolcular salkım saçak
umut yüzünü düşürmüş yüreklere
hangi çiçeği koklasam biz kokmuş
öyle bir tuhaflık olmuş
hoşluk dolmuş içime
uçurumlarda söylenen bütün türküler kardeşliğe evrilmiş
omuzlarına binmişiz geleceğin
ince bir sevdanın sancısını haylamaz mı insan
umuduna yelken basmaz mı rüzgâr çıkmışken
çiçekler bir açmaya görsün dağlarımızda
and olsun
bir sürü çılgınlık edeceğim
aykırı renklerden giyineceğim mesela
bahtiyarlık asacağım gözbebeklerime
doğarken gün
kırılgan sevdalarımı yıkayacağım güneşle
batarken kıpkızıl güneş
hüzünlerimi biriktireceğim avuçlarıma
gündüzleri gecelerime dökeceğim
salacağım umursuzca uçurtmalarımı uçurumlara
üşüyen kuşların
yurdunu iklimlendireceğim dilediklerince
dilimde ıslanmamış bir umut türküsü
varsın avuçlarımdan dökülsün ırmaklar
görkemli çiğdemler açsın gamzelerimde
ifil ifil meltem çıksın Akdeniz’de bir seher vakti
korkusuzca yuva yapsın yurduma bardakçıl kuşları
karanlık düşerken gökyüzünden
buhurunda bahar kokarmış annelerin
üzerime sim dök anne
erguvan koksun benim de saçlarım
benimkisi bir düş öncesi
ağaçlar sevişirken
gözlerimde yaşamak baharı
bir dilek tut
haydi şimdi aç kapıları
güneş gibi kardeşlik girsin her kapıdan
haykırmasaydım boğazıma takılırdı ölüm
şimdi istersen bir yanımı alın götürün
beni de düşün hesaptan