10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1052
Okunma
ey firak!
şafak senin, gün senin,
mevsimler senindir artık;
yaktın vuslat bahçemi
kor gibi nefesinle.
kırıktır kanadı umutlarımın,
hayallerim târumâr,
ömür; “kem kader” artığıdır soframda,
ve toprağa dönüktür yüzüm,
gurur duy eserinle…
ey kahır!
ferman çıkar infâzıma;
toy kur, düğün tut,
kırk gün, kırk gece
zılgıtlar eşliğinde.
nevbahâra ateş düştü,
hâzan hüzün sarhoşu,
hayat bir dar ağacıdır yolumda,
ve içilen baldırandır her nefes
gam dolu kadehinle…
ey hüzün!
sımsıkı sar bedenimi,
alnımdaki ateşi
yalazla gözlerinle,
en derin girdaplarına
kur masamı,
dolduruver kadehimi
en keskin mey’inle,
ve yasla başını göğsüme de
hicrânımı dinle…
ey firkat!
kuytu köşelere sakla iştâhını,
gecenin gizeminde gel;
el ayak çekilince,
bir sevgili gibi; sessizce,
ve öyle bir dokun ki bam telime.
hâtırâlardan ses ol,
kahırdan acı nefes ol,
en içlisinden ağıt ol,
gir gözlerime…
ey firak,
dilersen ateş denizi ol,
biteviye ak kalbime!.
ey kahır,
bütün hıncını kuşan da gel,
bir an olsun aman verme!.
ey hüzün,
kışkırt delişmen denizlerini,
amansızca sal üstüme!.
ve sen ey firkat,
en içli ağıtlarını yak benim için,
inlet hüzzam nağmelerle!..
ben ki; bir gurbet mevsimiyim;
kendisinden firâri
derbeder bir seyyâhım şimdi.
yûsuf’ça bir çile yumağıyım,
gönlüm metruk bir virâne,
ama mağrûr bir acı dağıyım,
uğraşmanız nâfile!…