5
Yorum
13
Beğeni
5,0
Puan
1156
Okunma
Bulutlar avuçlarımıza değdiğinde
Cam bir balık geçecek gözlerimizden
kırk yapraklı yağmura tutulmuş karanfiller
işgaline karıncaların fısıltıyla ayaklanan sessizliğinde
ipi çekilmiş bir şiirle sökülecek dişlerimiz
cinayet mahalline gidilecek sessizce
sonra ağlanacak cebimizde iki lal boncuğu
çizilen krokinin ortasına üç kırmızı gül konacak
ayrı gecelere bölüneceğiz sonra
ayrı ülkelerde aynı düşün yarasında
bir ölü kalkacak yatağında elini tutacak
ellerin bir adamın külüne rüzgarına bulut
üç kuş konacak siyah gözlü kadavrama
ben bozdum gecenin ve yağmurun kafiyesini
düşük yaptı ay kraterlerinden med öldü
Lagos cehennemden kopyalanmış zaman çürüğü
silgisi kaleminden öce biten tanrıların gazabı
ya da alnımın sonsuz labirentinde Da vinci’ muamması
insan kemiklerinden cennet yaparken sahabelerine
acaba, çocuk başına kaç martı düşecek ölüme...
gözlerimizden bir bulut geçecek sen doğuracaksın
ilikleyeceğim neşteri kaburgalarıma, sezaryenle yırtılacak göğün rahmi
çatısında yalnızlık sarkan bir sokağın gece bekçisiyken
sözsüz düzeneklerin uzun çizgilerine yazacağım notlarımı
devrik biten cümlelere susan yüklemlerin suçlusu
bir cesedi uzaktan seyretmek gibi gözlerimin içe çöktüğü
kozalakların içindeki orman hayallerim kırılan heykellerin
her hatırlayışta eskitirken yüzümü, yine de bekleyip
susarak dinleyeceğin bir sonen olsun diye us evinin
zaman yok, mekan yok, bir hiçliği kırık bir tarakla-
seni tarayacağım, Pisagor çok ağlayacak buna....
Kendime şehirler aramaktı kuşanılmış bir yalnızlıkla
hangi yağmur göç faslında kuşların arkaik zamanına
hep bir lahza diyorum helezonlar geçerken bir yaranın gözeneklerinden
hangi yüze baksam cüzamlı çizgiler tavan arası sakladığım
her hangi bir elin dokunmasına itirazım oyulan kalbime
çürüyen bir ulumayım her renge uğultu her sese firak
aksak bir ritimle suya yazılmış tüm şiirlerim güz mevsiminde
CC_
5.0
100% (13)