3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1036
Okunma
Heryerde aynı gölgeler vardı
Bir saat ki çok uzaklara atılmış
Daha küçük bir saatin içinden
Hızla yaklaşmaktaydı;
Bir araba,
Sis farlarını yakmamış olaraktan,
Yağmuru ve rüzgarı yırtarak geçmekteydi,
Sokağın ortasından..
Pencereden içeriye bakan gözler de
Soğuk bir kış gecesinin
Masalsı açlığında
Sıcacık bir yuvaya hasret dolu,
Aç ve acı gözlerle bakıyorlardı,
Uzun sürmedi,
Zaman tünelinde hepsi de
Yaşlanacaktı,
“Her el toprağa düşer çocuğum,
Her insanın alnı toprağa değer” diyordu,
Yaşlı bir adam..
Ölüm o gece,
Açlığı bastıramadı,
Çöplerin arasında
Henüz bozulmamış şeyler arandı,
Bir el diğerini tutarken
Diğeri elindekini ağzına götürdü,
Sıcacık evden gelen müziğin sesi
Rüzgarın bozgunculuğunu biraz olsun
Hafifletebildi..
Duvarlar üzerinde
Dik omuzlu insanlar belirirken,
Yüzlerini örten
Gölgelerden yapılmış bir maskeydi,
Ve hala saatler çalışırken
Zaman kendine özgü bir parıltı seçti,
Tünelin ucundaki ışık belirdi ve
Tanrı
Kendi yolunu
Dik bir yokuş olarak seçti,
Bir el asasını tutarken,
Diğeri aç çocukların karınlarına
Sıcacık ekmekler sokmaya çalıştı,
İçleri gölgelerle beslenmiş tohumlar
Tarlalara ekilirken
Gökyüzü kara yüzlü bir bebek gibi
İnsanların haline acıyarak baktı,
Toprağa ekilen
Filizlenirken
Kadınlar da yeniden ve
Yeniden doğurdular,
Yıllar arasında çocuklarla köprüler kurar gibi
Boş geçtikleri bir yıl olmadı,
Zaman tüneli ışığını söndürürken
Bir duygu diğerini bastırdı
Kaybeden onlar olurken
Biz hala tarlalara ekiliyorduk
Hem de hiç farkında olmadan..