24
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1122
Okunma
şimdi iki yüzlü
masum bildiğim gökyüzü
kim bilir
bir daha ne zaman doğar
günahsız olan
tükettikçe anları
saklıyor
koynunda bulutlar
gönlün soluğunda
büyüyen zaman tüneli
dolandıkça boğazıma
saniyelere ördüğüm
ilmekler
çatlak vuran yelkovanda
veda sesi var
belki
zamana da indirmek gerekli
tülleri şimdi
gözlere
değmeden ucu mendillerin
ıslak
kuyruğundan yakalamak
mümkündür
kaygan yalanları
perçinlenir mi hayallere
ince belinden
vakitsiz kopacak
fırtınada bilemem
bir tedirğinlik sardı
mısraları nicedir
gizliden ekşiyen
bir bahar esintisi
aralık
çekmeden yüzüne
tebeşir renkli örtüyü
buz tuttu
ateş yetiştiren kalem
mürekkebin yüzü solgun
peşi sıra
sallanıp da sarı güller
semada kol geziyor
iğreti kokusu
dadanmaya çalıştıkça
gökkuşağı
can çekişiyor
öksüz parmakların
yazdığı yetim sevda
ve her kapı çarpışı
bir virgül
içinde mısraların
vurmadan suratıma
sonuncu bahar
sıcaklığı yanağımda
şimdiden
sararan akşamların
dudaklarında veda izi var
büyüdükçe güz
dilinde gün be gün
ses tellerinde kopan
poyraz acıtıyor yüzümü
gözlerinin buğusunda
ölüyor yakamozlar
yapıştı kelimelere
yağmur damlaları
gizemine tutunan
aşk masalı
yazan sayfalarda
veda kokusu var
Blackless