1
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
1429
Okunma
henüz bilinmeyen denklemlerden ölüyorduk
ölünce
de
karanlık erken bastırıyordu yüzlerimizi
bir TOMA’nın ne olmadığını o günlerde anlamaya başlamıştık
ve teksir kağıtlarına çokça başlık düştük, sonu gelmedi hiçbirinin!
bir kadının zamansız ağlamasına benziyordu yüzlerimiz
akşamın alacasına neden yetişmediğimiz bilinmedi hiçbir zaman
çünkü hiçbir yerde izi görülmedi mektupların
hiç özlenmiyordu gökyüzü
düş kuracak kadar çoğalmamıştık
...
söz, safirse bu düğümü kelimeler çözebilirdi
fakat henüz bilinmeyen denklemlerden ölüyorduk
ölünce
de
susveriyorduk beş on gün hep beraber
önceleri teşbih merasimi dediler
toprak tutmazdı ya ölüyü
sabaha kadar başında çılgınlar gibi ağlaşmalıydık
sonra görülecek hesabımız vardı
hangi defter dürüldüyse yas tutacak kadar dakikti yürek
insan bilinci
bu yüzyılda
ardılı olmayan düşler kuracak bir gün
onu örgütlüyordu bizimkiler.
...
sokağa çıkmayın canım kardeşim!
Kürtler iki defa çıkmasın!
"işçiler sonraki gün de çıkmayacak" demekti bu
bu yüzden
masa başında sabahlayan anneni hatırlıyor musun?
Nilovna’ya benzemeye başlamıştı
ellerine bakıp gülüyordu
gece yarısı öksürmeye başlamıştı son günlerde
...
bilinmeyen denklemler
ve firavun faresinin peşine takılmalıydık
sokaklar bizimdi yeniden
söz, kitaplardan fırlamıştı bi kere
dünya aydınlık günlerini yitirmişti
"o halde ölecek kadar büyüdük"
diyordular
daha düşünü bile yazmadık oysa Abdülselam’ın
sokakta kimi görsek anlamlandırmaya çalışıyorduk Mozart’ı
vurulduğumuz bilinmesin diye yeni şiirler yazıyorduk
ara sıra yeni filmlerden konuşuyorduk
bu, bir tür insani meziyetti
ve başka ülkelerin işçilerine benziyordu bizim sınıf
yetti artık
bitti cıvanın sabrı
kaybecek hiçbirşey kalmadı
AYAKLANMA SAATİDİR
...
tarih böyle yazıldı 9 ekim 78’de
bahçelievler, 15. sokak’ta
56 no’lu apartımanda
ve hattta 2. dairede
kaybedecek hiç birşey kalmamıştı
o gece saat 22.00’de
5.0
100% (4)