5
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1456
Okunma
İstanbul kalabalıksa ben niye yalnızım…
Sokak aralarından kıyıya kayıyorum buz gibi
Omzuma çarpıyor birer ikişer ruhsuz bedenler
Tıpkı senin anlattığın hayaletlere benziyor yüzler
Geçiyor anlamsızlığın bağrına doğru zaman
Emiyor İstanbul’un tüm umudunu yüzsüzler
Vapurdan denizin dalgasına güneşin ışığı
Yüreğimdeki kırık aşklar gibi yansıyor
Elim cebimden çıksa adımlarım uyacak kalabalığa
Arka sokağın arsız kaldırımlarına kir akıtan
Geceden kalma alemler sarmış aydınlığını İstanbul’un
Yakıyor mavinin güzelliğini şehvetle şeytanın neferleri
Annesinin kucağında meleklere gülümsüyor bir bebek
Dilenci bir el uzanıyor kör bir sarhoşa yalvararak
Bir kağıt mendile bağlamış hevesini bağırıyor
Kirden yüzünü kaybeden çocuk
Tıpkı senin anlattığın masaldaki gerçeğe benziyor
Köprüden atılan oltaya yem olmuş can sıkıntısı
Ne bekliyorlar ki insanı yutan bu mavi canavardan
Boğaz köprüsünde intihar yalnızlığı kokuyor
Elli ekmek parasına içilen elma kokulu nargileler
İnsanları soğuk soğuk tüketiyor
Bir şarkı dağıtıyor bir anda dalgınlığımı
--İstanbul İstanbul olalı görmedi böyle bir aşk..
Ne garip herkes kendi yaşadığı aşkı yaşanılmaz sanıyor
Tıpkı senin anlattığın imkansız aşkların sonuna benziyor
…
Kafamı kaldırıyorum istemeden
Bakışlarım parmak ucuna takılan gözlerine değiyor
İstanbul İstanbul olalı bu kadar yalnız kalmadı
Dost…
Yokluğun çok çabuk hissediliyor
İstanbul ağlıyor ardından ben ağlıyorum
Daha gemiler seni ayırmadan kıyıdan
Ve İstanbul’un kalabalığı kadar
Bir yalnızlık içimde birikiyor
Tıpkı senin yaşadığın hüzünlerin toplamına benziyor
( İstanbul’da havalar nasıl acaba?...Çok özledim)