Okuduğunuz şiir 2.6.2012 tarihinde günün şiiri olarak seçilmiştir.
Lügatsız Sızı
Kolumu kaldırmaya mecalim yok cümleler yük artık dilimde hadi bir ikindi öncesi asın beni günahlarımdan kül dolu hecelerime...
savurun dilimdeki isyanları kulağıma ilişen ney sesi vururken fikirlerimi yoksulluğundan kırın dökün kalbimin kalan son umutlarınıda yakın Gazze’de yaktığınız çocuk gibi gözlerinden suya hasret dilinden oyuncak özleyen ellerinden ve sabah ezanı eza giyen yetimliğinden sinsice
kavrulurdum oysa kendi yağımla kanaat önderliğim ödüllü sabrımın yollarında gül sükûnumda goncalar yetiştirirdim kurutmasaydı eğer topraklarımı zebaniler intihar manzaralı balkonlarımda
günahı mıydı dersiniz dalındaki dikenler gülün canı yandıkça gerçeklerin sığındığı hayaller mi suçlu az önce yorulan ruhum mu yoksa az sonra düşecek yağmur mu gözlerime
nefes bile almazdık halbuki karşı dağa konan yabancıl kuşlar ürkmesin diye pusula özürlü yollar çaldı yarınları çocuklar annesiz anneler çocuksuz artık susmadan yüzyıl hay/kırsak da duymayacak sağır sultanlar ahdımızı kendi dünyalarında
onun içindi tuttuğum tüm fallar kelebek kanadına iliştirdiğim uçuk dualar biliyorum ismim lekeli katran akıyor baş harfinden cümleler kâğıdıma dizilmiş kurşun ya da kurşuna dizilmiş kağıt cümlelerimde ruhumun âhvali
bakmayın öyle mânasızlığıma kıttır benim şiirlerim bereketsizdir hazinem cümlelerimde yalnızlığım şahit buna / suskunluğum ispat aylardan birine küstüm haberi olsun dört mevsim onbir ay artık hayat
ya da ya da...
yazdıklarım bir kurgu olsa yine annem çay demlese babam ata özlemi tüten bardağına iki şeker atsa gözleri büyük bir aşkla karışsa mazinin demine yağmasa kar elma dağına bu sene de vurulmasa bir kuş annesini beklerken özü kurumuş o dalda
ah ahh kurumuş dal gibiyim...
ne vardı vakitli yağmış olsaydı yağmurda içseydim kana kana yapraklarımdan istanbul öksüz kalmazdı o zaman marmara can vermezdi serin sularında s’onsuzluğun firkât kelimesi türemezdi vuslatlarımda
ahh içimde bir istanbul sızısı ki sorma içimden bir değil bin şehir geçiyor aslında insanlar yalnızlığa koşuyor her güneş batışında yollar çiğniyor üzerine basan ayakları omuzlarda yine ağrı dağı, kozan dağı, erciyes dağı...
bir hıçkırık sesi çınlatacak bak birazdan ölümün kulağını töreler daha bir kuvvetlenecek kara duvaklı körpeler kurban, erkekler kral olacak radyodan bir ses yükselecek kitaba hasret gözlere yazgısı kara alınlar ağrıyacak dertlice kilim doku kızım k/ilim d/oku kızım.. kızlar susacak yine derin bir nefes kesiğinde insanlar şaşkın, hava da duhan insancıklar kör bakacak bu sabahta ettiklerine karanlıklardan
şaşırma!
ezilme hemen sözlerimde acıyıp ağıt yakma klişeleşmiş kelimelerle hayat denilen cehennem devam etmiyor zaman değil ilaç tüm yaralara benimkisi dostum üzgü soluğu bizimkisi dostum huzur yoksunluğu dilimde mürekkep acısı, lügâtsız sızı damarlarımda...
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Lügatsız Sızı şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Lügatsız Sızı şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
kavrulurdum oysa kendi yağımla kanaat önderliğim ödüllü sabrımın yollarında gül sükûnumda goncalar yetiştirirdim kurutmasaydı eğer topraklarımı zebaniler intihar manzaralı balkonlarımda
günahı mıydı dersiniz dalındaki dikenler gülün canı yandıkça gerçeklerin sığındığı hayaller mi suçlu az önce yorulan ruhum mu yoksa az sonra düşecek yağmur mu gözlerime
Kimbilebilirdi ki şair. Güzel şiirini kutlarım. Saygılarımla
günahı mıydı dersiniz dalındaki dikenler gülün canı yandıkça gerçeklerin sığındığı hayaller mi suçlu az önce yorulan ruhum mu yoksa az sonra düşecek yağmur mu gözlerime
merhaba güzel insan tebrikler ne güzel iki usta iki yürek buluşmuş efe kardeşimin de yüreğine sağlık destan yazmışsınız be ustam çoktandır böylesine güzel şiir okumamış böylesine güzel şiir dinlememiştim pas tutan yüreğimin kapıları açıldı bakarsın ansızın bir şimşek patlar şiire durur yüreğim sabahtan birşeyler dökülmüştü deftere daha temize çekmedim henüz bittiğinde paylaşmak dileğiyle yüreğiniz yalnız kalmasın usta aşkal kal yüreğin öksüz kalmasın
"nefes bile almazdık halbuki karşı dağa konan yabancıl kuşlar ürkmesin diye pusula özürlü yollar çaldı yarınları çocuklar annesiz anneler çocuksuz artık susmadan yüzyıl hay/kırsak da duymayacak sağır sultanlar ahdımızı kendi dünyalarında"
Bir avuç sultan(!) ötesinde ŞİMDİ HERKES KENDİ'SİZ!
Tebrikler Değerli Çiçek. Saygı ve sevgimle
İlyada odyssiea(N.D) tarafından 6/7/2012 9:39:46 PM zamanında düzenlenmiştir.
ne vardı vakitli yağmış olsaydı yağmurda içseydim kana kana yapraklarımdan istanbul öksüz kalmazdı o zaman marmara can vermezdi serin sularında s’onsuzluğun firkât kelimesi türemezdi vuslatlarımda
Hayatın gerçekleri çok duygulu çok hüzünlü yürek ezen dizeler ve yorum candan tebrik ediyorum her iki yüreği başarılrınız bitimsiz olsyn selam sevgiyle.
Nisan'dan sonra dudaklarımda halâ 'Mayıs'ın yanığı' var...ve şimdi de Haziran hüzünlü bulutlarını başıma toplamış yangınımı söndürmek istiyor...ama avuçlarımda hâlâ Nisan'ın o buruk sessizliği...ve yüzümü yalayıp geçen o harflerin kimsesizliği kaldı üstümde...istesem de çıkaramam artık...
suç üstü yakalanmış olmaktan da utanmaz ki hüzün...
Her ay ayrı bir güve gibi, kemiriyor yok ediyor icimi, öksüzlügümle basbasayim gözlerinde taze bir yetim kaçmış insan nasıl yaşar sevgili yaralı işte öyleyim işte öyle'yim...
Günün gönül limanına hüzün gemisi gibi demir atan bir şiir okudum. Okudukça ezildim sanki o ağır yük altında. Çok etkileyici, çok düşündürücü bu duygusal dizeleri yazan kalemi tebrik ediyorum.
ezilme hemen sözlerimde acıyıp ağıt yakma klişeleşmiş kelimelerle hayat denilen cehennem devam etmiyor zaman değil ilaç tüm yaralara benimkisi dostum üzgü soluğu bizimkisi dostum huzur yoksunluğu dilimde mürekkep acısı, lügâtsız sızı damarlarımda... güzel bir anlatım usta kaleminizi kutlarım ilhamınız daim olsun...
ah benim güzel kızım, gel omuz vereyim yine, iki annesiz yıkılalım bir köşeye......... buruşuk ellerim okşasın yüreğinin bam telini bastırayım seni göğsüme, ölmeden önce bir kere.....
yok yazamıyorum, kutlamayı sevmiyorum bu temalı şiirleri, ALLAH tüm anneleri cennetinde kavuştursun bebeleriyle, bizi de........
şiiri eklendiğinde okumuştum . ve değerli şairin tüm şiirleri gibi oldukça etkileyici idi yine. sayın şair özellikle hüznü kırık iç halini çok iyi resmediyor bu konuda mahareti zaten belli... seslendirme de oldukça iyi olmuş yorum katan ruh katan arkadaşa da emekleri için teşekkürler...
ve hayata dairler canımıza okudukça sarılacağız kaleme şiirin özeti bu olsa.
İçten içe "dokunmayın bana" isyanınla okurken bu şiiri en başta,sona vardığımda "anladım ama anlatamadım nicesine" isyanınla bitirdim şiiri... Şairin söylemi bu bu kadar isyankar değildi belki ama okuyan asiydi...
biliyorum sözlerin dili yok biliyorum hiç konuşmayacak gözlerdeki sis üşüdükçe susadığım o tende bahar uyanmayacak zaman hep sensizliği girdabında kaybolacak
ahhh sol yanım sen titredikçe ben hiç kalmayacağım
dudağımın üstüne yemin ederim ki bir daha asla susmayacağım
sevgimlerimi bıraktım sessizliğimi çıldırtan sayfa öptün şiir yüreğinde çiçek ...
Bu sayfaya her geldiğimde yüreğimde ince bir sızıyla ama aynı zamanda şiir okumanın büyük hazzıyla sayfadan ayrılıyorum...teşekkürler sevgili şair ve gönülden tebrikler güçlü kaleminize...sevgimle...
defalarca okuyup seslendirmesini yaparak defalarca dinleyeceğim ikindi vakti okuduğum, günümün ve gecemin şiiridir...Yürekten kutlamak yeterli gelirmi bilmiyorum ama çok kutladım...
"savurun dilimdeki isyanları kulağıma ilişen ney sesi vururken fikirlerimi yoksulluğundan kırın dökün kalbimin kalan son umutlarınıda yakın Gazze’de yaktığınız çocuk gibi gözlerinden suya hasret dilinden oyuncak özleyen ellerinden ve sabah ezanı eza giyen yetimliğinden sinsice"
küskünlüğüm kâinatı emanet ettiğimiz insalara! kırgınlığım insanım diyen insancıkların yalnızlığıma evlat edindirdikleri kimsesizlik mabedine... çocukların gözlerinde kaybolan uımudu kabede tavaf eden bir kimsesizin avuçlarında gördüm annem!
" kavrulurdum oysa kendi yağımla kanaat önderliğim ödüllü sabrımın yollarında gül sükûnumda goncalar yetiştirirdim kurutmasaydı eğer topraklarımı zebaniler intihar manzaralı balkonlarımda"
âh yüreğimin anavatanını talan eden harami kuyu! içine beni almak için ebemkuşağımın renkerini öldürmen şart mıydı! âh ruhumun Anadolu kokulu masalı! kaf dağına kurban etmek için dudaklarımın kıyılarında yaşayan huzur terenümümü gecenin koynuna sermen mi lazımdı!... sabrımın zılgıtını susturan gam... atlasına küs bir kızın ağıtını hiç duydun mu?
" günahı mıydı dersiniz dalındaki dikenler gülün canı yandıkça gerçeklerin sığındığı hayaller mi suçlu az önce yorulan ruhum mu yoksa az sonra düşecek yağmur mu gözlerime"
" nefes bile almazdık halbuki karşı dağa konan yabancıl kuşlar ürkmesin diye pusula özürlü yollar çaldı yarınları çocuklar annesiz anneler çocuksuz artık susmadan yüzyıl hay/kırsak da duymayacak sağır sultanlar ahdımızı kendi dünyalarında"
soluğumuzun cennet bahçesine çöl menzilli cephaneler tünedi! içimdeki mavi benekli kelebeklerin kanadı kanıyor... insanoğlu savaşın baştan çıkaran koynuna gire gire rengini kaybediyor gökkuşağının... ahraz bir hesaplaşmanın çocukları oldu gölgeler... sahi bir kum saatinin içine sızan araf bekçisinin sesini duyuyor musun annem! sanki kıyameti gecenin rahminde mayalıyor!...
"onun içindi tuttuğum tüm fallar kelebek kanadına iliştirdigim uçuk dualar biliyorum ismim lekeli katran akıyor baş harfinden cümleler kâğıdıma dizilmiş kurşun ya da kursuna dizilmiş kağıt cümlelerimde ruhumun âhvali"
içimin uçurumunda çorak coğrafyalar doğuranların aynaları var!... yüklemini öznesinden kaçıran cümleler istila ediyor ömrümü... niye herşey anlamını yitirdi annem! günahın gözlerine en bakir cesaretimi versem de bir "ya da" nın sonsuz umudunu emziriyor ruhum annem! bir beyaz kâğıda düşlerimin nasırlı çıkmazı veriyorum... yoksa öleceğim acının öldürmeyen sonsuzluğunda ... öleceğim...
"bakmayın öyle mânasızlığıma kıttır benim şiirlerim bereketsizdir hazinem cümlelerimde yalnızlığım şahit buna / suskunluğum ispat aylardan birine küstüm haberi olsun dört mevsim onbir ay artık hayat"
gidişinin katran karası bereketinde kısırlaştırdım duygularımı annem! hayat artık güvertesine kimsesizleri almayan üvey bir yanılgı! yalnızlığın anaç kalabalığına sakladım ruhumun gövermiş sancağını... sen gittin zaman küçüldü! sen gittin içimizn vadisinde dağlar volkanlarını saldı buzul ormanlarına!... hayat sensizliğin ocağına kamburu ölüm saklayan hüzünler bıraktı annemmm...!
"ya da ya da...
yazdıklarım bir kurgu olsa yine annem çay demlese babam ata özlemi tüten bardağına iki şeker atsa gözleri büyük bir aşkla karışsa mazinin demine yağmasa kar elma dağına bu sene de vurulmasa bir kuş annesini beklerken özü kurumuş o dalda"
acının gözlerimi kamçılayan sıızında gerçeklerin kurguya sığınan kaçışını örüyorum.... yaşadıklarımın kurgu olmadığını bile bile yağmurun ateş doğurmayacağını ispat etmeye çalışıyorum... âh dünü çekip o ölümün koynundan ne çok isterdim sonsuzluğa ölümsüz bir bahar bağışlamayı! âh ne çok isterdim bilyelerini özlemin karanlıp ceplerinde kaybedenlere bir sürü mavi bilye dağıtabilmeyi!... vurulmuş bir kırlangıcın sesi hâlâ kulaklarımda saklı... sırf unutup cehhennemimdeki tabloyu hüznün haramilerine kaptırmayayım diye bu çabam! o kırlnagıcın ölüme giderken ki sesi sesime kurban anne... o sesin büyüsünü içiyorum şiirlerimle annemmm!... yoksa acımı unuturum ... acımı unutursam kâinatın kayıp ve kimsesiz çocuklarını unuturum annemmm!...
" ah ahh kurumuş dal gibiyim...
ne vardı vakitli yağmış olsaydı yağmurda içseydim kana kana yapraklarımdan istanbul öksüz kalmazdı o zaman marmara can vermezdi serin sularında s’onsuzluğun firkât kelimesi türemezdi vuslatlarımda"
bir melâl kuyusunun ıslaklığına bereketini sunuyor yağmur! yağız çığlıklar yelelerini savuruyor firkât sağanağının kanadına... vakitsiz bir ziyaretin sonsuz mührü vuruldu dudağımdan yüreğime giden yola... sana giden yollarımın kolu kanadı kırıldı hayat!... karanlığın kasfetine şapkasız harflerini verdi alfabem! eksik! birşeyler hep eksik artık annem!...
" ahh içimde bir istanbul sızısı ki sorma içimden bir değil bin şehir geçiyor aslında insanlar yalnızlığa koşuyor her güneş batışında yollar çiğniyor üzerine basan ayakları omuzlarda yine ağrı dağı, kozan dağı, erciyes dağı..."
" bir hıçkırık sesi çınlatacak bak birazdan ölümün kulağını töreler daha bir kuvvetlenecek kara duvaklı körpeler kurban, erkekler kral olacak radyodan bir ses yükselecek kitaba hasret gözlere yazgısı kara alınlar ağrıyacak dertlice kilim doku kızım k/ilim d/oku kızım.. kızlar susacak yine derin bir nefes kesiğinde insanlar şaşkın, hava da duhan insancıklar kör bakacak bu sabahta ettiklerine karanlıklardan"
birazdan şaşkınlığın sesini duyacaksın yaşam ! okuyamamış kızlara, düşleri çalınmış kadınlara, yavrularını gölgelerin şefkatsiz cehennemine kurban eden babalara ve yarınını karanlığın gözlerinden alamayan insanalara kurban edeceğim ruhumun her karışında büyüttüğüm innaç ve umut cephanesini!... hadi dur karşımda anne sevgisiyle büyüttüğüm yüreğim bir sonsuzluk duvağı ile kaplı yaşam!...
"şaşırma!
ezilme hemen sözlerimde acıyıp ağıt yakma klişelesmiş kelimelerle hayat denilen cehennem devam etmiyor zaman değil ilaç tüm yaralara benimkisi dostum üzgü soluğu bizimkisi dostum huzur yoksunluğu dilimde mürekkep acısı, lügâtsız sızı damarlarımda..."
offf... offf sızılarımın zil zurna asaleti! birgün... birgün yalnızlığın omzundan inince hüzün ayazı... bil ki kıblesinde barış zikrini sarfeden karıncalarca geleceğiz sana! birgün yalnızlığın omzundan inince hüzün uçurumu... bil ki kubbesinde beyaz güvercinler uçuran şiirler yağacak kimsesizilik göğünün uçurtmasız tenine!...
nâr :(
şiir de... seslendir me de... bana hissettirdikleri de sonsuz bir huzur verdi bana....
Narima bir damla su, harima bin dere cevirdi... Aralayip aralayip yangili perdelerimi aciga vurdugun o cümleler var ya durup durup ani kasilmalar sol yanda hani...
Öyle derin bakmissin öyle derin akmissin ki siire, öksüz yüregimi sana emanet ediyorum okudukca bu sözler ile mesela, mesela narlarima hep su besle diyeceklerinle ardarda...
öyle cok seviyorum ki seni kitap gibi siir gibi su gibi ...
kaç kez dinledim,her seferinde bu son diyerek......kimdinlese içinde bulur kendini evrensel boyutta bir şiir,güne düşesi.. mükemmel ötesi gönlümü bıraktım sayfaya...
Şiirin öyle bir havası var ki anlatamam.anlatmak istemiyorum daha doğrusu.Aslında daha önce de böyle şiirler okudum senin kaleminden...Ve özellikle de belirtmek isterim ki,Yalnızlığın Abidesi’ harika seslendirmiş-yine-, hakkını vermek lazım ve şiir seslendirmek de apayrı bir şeydir bunu biliyoruz…
Anne’ye seslenişin ister istemez can yakıyor..Her ne kadar saklasak da içimizdeki küssüzlüğü. Bir yerden sonra kendimizi ele verdiğimizi anlıyoruz. Bir de unutmadan, müziğin etkisi de çok büyük burada.
Yazdıklarının içinde ‘’umut’’ hep var.
İstanbul!..
Bununla birlikte, şair,sadece kendini düşünmemiş,geride kalanların acılarına da kulak vermiş. Gerek Gazze,gerek Anadolu hepsi içinde şiirin. Başka ne diyebilirim diyorum kendime:hiçbir şey.
...
Harun Aktaş tarafından 6/2/2012 6:09:33 PM zamanında düzenlenmiştir.
Malesef Nar-ı çiçeğim malesef Dünya denen cehennem ...yanmaya yakmaya devam ediyor.Öyle bir yangın ki hem kül olacaksın hem ateşinden kendini doğurmayı bilmeden daha doğmayı öğretiyor...
Her zaman ki gibi muhteşemdin.Seslendirmeyi yapan Sayın Yalnız Abidesi arkadaşımıza da emekleri için teşekkürler.Her zaman ki yetkinliğinde ses olmuş şiirinize. Varolsun gönül emeğin. Her dem sevgi ve saygılarımla.
Şükran AY tarafından 6/2/2012 2:38:38 PM zamanında düzenlenmiştir.
Duygu aktarımları, yorum, fon yekpare olup lebriz olmuş yürek sayfasında... Mest olduk tek kelimeyle... Duygu iklimlerine yaptırılan yolculuk adına çok teşekkürler usta kalem...
Bu muhteşem şiiri tekrar okumaya ve güne gelen harikalarınızdan mütevellit siz sevdiğim kalemi kutlamaya geldim... Seçki Kurulu üyelerini de gıyabında kutluyorum...