" bir kadın var
adını aşk dolu bir dudaktan duymamış
sevgiyle saran bir kolda masumca uyu/ya/mamış.
bir kadın var çığlık çığlığa
seçtiği ölüm düşlerinin k/arasında
gecenin koynunda... "
aklına yağan kırağıdan kurtulup ısınmak adına
gönlündeki yaktığı ateş meylederken kora
umutla çıktığı
sevda yolunda
dönünce yöneldiği hedef soğuk taşa
bîçare elleri kalınca boşta
hazin yüreğiyle hayıflandı kaybolduklarında
örselenmiş gururunun
genzini yakan varlığını hissetti hüveydâ
dev bir yumruğun
acımasızca göğüs tahtasına vuruluş anını duydu
yankılandıkça kanadı kırık martının çığlığı sığlarda
nağmelerin
ölüm kokan notalarında
ince ince atılan okların hedefisin sen
keskin vurulmalardır
uykularını bölen
kederini gömmek istediğin kuytularda
ahh hüveydâ
gözlerine sürme diye
geceyi çeken
kadın söyle, kaç hüznünü kaç
yıldıza yolladın
parmağına yüzük diye geçirdiğin ayrılığın gölgesinde
kaç kayan
yıldızı kanayan ellerinle topladın...
vurgun bir
zamanın anlatısı
izahı zor
meçhul anların yanılgısı
perdelenirken sahnede kılığına giren vicdan mı
mühürledi dudaklarını
kirpiğinde yarınları tutan hüveydâ
her veda sonrası gelmeyecek trenlere el sallayıp
limansız gemiler uğurladığın dipsiz enginlerinde
bulutları gözlerinden öpen
kadın anlat, hangi
yağmuru göz çanağında kırkladın
alnında
cennet yazan adın
elden ele fişlenirken insafsızlığın
dakikalık heveslerinde cefa üreten
boğulurken şehvetin sularında
kadınlığın
merhamet arayan o yaralı yüreğine
kaç lekesi sürüldü insansızlığın
irin akan suların değirmeni
yol diye ezilen
köprü diye dizilen
su diye hunharca içilen
kadın anlat bana kaç çatlayan ar damarını
gözyaşınla sıvadın
egoların tacı takılan
ruhu değil bedeni okşanan kraliçe
değistiremediğin kadere savurduğun çığlıkta
hangi vaktin sabır taşında çatladın
verilmiş her tavizin yan etkisi dudaklarında
yediğin hançerin izi sırtında
taşıyamadığın yükün ağırlığı omuzlarında
ve kurtulamadığın prangaların ayaklarında
ahh hüveydâ
kabına sığmayan bir filizdin oysa
yeşerdikçe çoğalan
vişne çürüğüne boyandıkça suskuların
kalmadı gövdende dal kırılmayan
masal
mavisi düşlerin
kahverengi tenin
ellerine kına diye elem süren gelin
tabu(t)ları melek ağlatan yapay yazgınla
sızıları fizanda hissedilen yârenim
kimsesizliğin dilberi
uğruna tükendiğin hayatta muzdaripsin şimdi
dilinde şarkı- koyu gri
elleri kirli
gözleri nemli
hâlbuki
bir çiçeğin
gönül çeleniydin
ve bir böceğin benekleri...
hüveydâ
omuzlarına palto diye kimsesizliği alan kadın
söyle hangi yalnızlığı kırmızıya boyadın ... ...
4 Aralık yankısı* .