18
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
2145
Okunma
zamanında adem ile havva kana kana içip aşk şarabını
bize de bırakmışlar fıçının dibinde kalan tortuları
yıllandıkça keskinleşen aşkın zehri acıttıkça artan
her gönülde yara kapkara bir mühür bırakan
gök ana da içmiş bu akşam nara atıyor yukarıdan
birazdan başlar ağlamaya gel ana gel sende katıl bana
söylenme öyle ardından çatarak kaşlarını lambaların
dökülen ağzımdan ne şarabı aşkın ne şurubu kızılcığın
karanlık süzülürken yanağımdan dudağımdan akan kan
dök damlaları üstüme dök yıldız kokan avuçlardan
serinlet için için yanan avluları yayılıyor
hüzün soktukça çomağını
alnıma mıhlanan izler kırılan hayallerin sislerinden
binip ayrılık gemisine birer birer ardından gittiler
örtüyor günümün sabahını lanetli kadife çiçekleri
yüz suyunu dökeli beri ölüm çıkmadı haykırışlar
ör üstüme ör duvar
öyle bir çığlık bozgunu ki kopan dinmeden derinde
öyle ki hıçkırıklardı yıllarca yastıklarla boğulan
bağışladım yamalı gözlerimi kasvetine kara gecenin
toprağa gömdüğüm sadece avaz kopan bağrımdan
işte ceset burada diri diri içimde dipsiz mezar açılan
Blackless