21
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1016
Okunma
kendi alevinde yanan orman adeta
hazanla kızaran manzara
dümdüz gökyüzüne adını yazıyor çıplak ağaçlar
gün ışığı doğmakla ölmenin eşiğinde tereddütlü
geçemeyip sınırları arafta sıkışan gözlerim gibi
pişmanlıkla boğuşuyor dönüşü olmayan kararlar
sebebini bilmediğim acının çırpınan gölgesinde
dudağım donup kalan hüzünlü şarkının gözyaşı
beklemiyor şafağı
bembeyaz neonların yırttığı sıkışık puslu mekanlar
hatırlatıyor gözlerime kaybedilmişliği tekrar tekrar
yine soluyor özlemekten yorulan özlemlerim seni
kan tükürüyor nefesim daralttıkça cehennem çemberi
kocaman çürük bir meyveye benziyor yayılan gece
karanlığın tozunda binlerce silüet seçiyorum
ben yokum içlerinde sen yoksan bu şehirde
yağmurlarla iniyor ağız dolusu küfürler dudaklarımdan
kan kusuyorum sokaklara sana bana yitip giden ne varsa
yoldan geçenlerin siyah beyaz bakışlarında okuyorum
alnımda yazanı anlıyorum kabul etme zamanı
sanırım gitme vakti sırtlanıp yaşam ağacını uzaklara
acımasız da olsa sökemedim bu meretin kökünü
acıyla dökerken yapraklarını bekleyeceğim devrilmesini
önünde diz çökülecek bir eşik arama vaktidir gelen
tüm manzarayı yutmadan karanlığın karası
boyamalı en ince kırmızıya geri kalan zamanı
ve bir düş kurma vaktidir ırak çimen boylarında
acı sevdayı saklarken sırları dökülen aynaya
akıtmalı kanını bedene yapışan çıngıraklı yılanın
sökmeli gözlerimden hüznün damarlarını
durdurma vakti bu anı çok çok uzaklarda
asıp nazar boncuğuyla yarının gerdanına
çekip çıkarmalı umudu mezarın derinlerinden
dağların eteklerine dikmeli tanrıya ibadet eden
Blackless