1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
983
Okunma

Ah Anjel ....
Sen bilir misin lastik ayakkabıların hasırladığı ayakları;
Ya da
Eskimiş kırmızı çiçekli entarimin siyah yamasını.
Çamurları ,soğukları, karları ...
Yani yokluğu ,birazda açlığı...
Sen barbi bebeklerinle renkli hülyalara dalarken
Yumuşak , kar gibi beyaz yatağında
Ben ot yastığına başımı dayayıp tahta kurusu tıkırtılarında
Açlığımı unuturdum,
Benzimiz yanardı ayaz soğuğundan .
Yüzümüz kararırdı yufka ateşinde tezek tütsüsünden ,
Çökelekli ekmekle geçerdi çoğu günümüz .
Karnımız öyle yalancıktan doyardı
Yarım yamalak geçerdi öğünümüz....
Çocukken yıldızları sayardım
Onları uzak ülkelerin hiç sönmeyen ışıkları sanırdım.
Uzatırdım ellerimi gökyüzüne,
Karanlıklar arasında bir kaçını avucumun içinde hapsedip
Gözlerimi kapar ,öyle, hayallere dalardım.
Gün doğarken toprak bacada yaslandığım loğ taşından
Sırtımda birkaç taş eziği,kollarımda sinek ısırığı
Biraz mahmur biraz üşümüş,
Yokluğa,sefalete uyanırdım.
Ah Anjel ,
Öyle bakma yüzüme yağmur ıslağı gibi.
Benim sevdalarım tozlu raflar arasında meçhule karışmış,
Hayallerim ise yıllanmış duvar halısı gibi ,rengi kaçmış.
Sen pırıltılı akşamlarına aldanma şu aydınlık gecelerin
Hala ufkuna güneş doğmayan günlerde yaşıyor birileri,
Gülleri açmamıştır ,tomurcuktur hala onların çiçekleri .
Neşeli simalara benimkini de karıştırma
Şu dağlar arkasında bulamazsın öyle mutlu yüzleri .
Onlar yalancı sevdalardan hep aldanmıştır…
Ne düşünmeye ne de yürümeye takatleri kalmıştır.
Tükenmiştir dillerinde güzellik sözcükleri,
Hayat zalimliğini her zaman yapıyor olsa da
Yaşam için "bir daha !"diyor birileri...
Ah! Anjel..
Sen Avrupalı.
Ben ise o sarp kayaları olan dağlar arasında bir yerden
Munzur;un eteğinden !
İşte oralı.
Faruk KÜÇÜKTAŞ