10
Yorum
14
Beğeni
5,0
Puan
3635
Okunma

Olmadı ahretlik olmadı
Beni böyle bir başıma bırakıp gitmen
Hiç gönlüme sığmadı.
Duruyordu dertlerimizi konuşacak çok şey vardı,
Semti meçhule gittin ettin her şeyi göz ardı
Akan şu örtmenin bacasına duttan oluk oyacaktın.
Tandır evindeki tandıra daha külek yapacaktın.
Azmasın diye romatizman bağdadi yapmıştın evini
Yıllanmış ardıçtan yontmuştun avlunun orta direğini
Yalnız kaldı şimdi duvar dibindeki oturduğun loğ taşı
Hiç gitmiyor gözümden yemlediğin kuşların bakışı
İnsaf mest lastiğinin pençesi bile eskimemişti
Çarığa alışık ayağın zaten hiç yemeni sevmemişti
Hani bu bahar iki süvari paça pantolon diktirecektik
Torunun düğününde onları ilk defa giyecektik
Başımıza takıp beş köşeli Gakgoş şapkasını
Beraber oynayacaktık sarıkız oyun havasını
Bel kırıp yere vuracaktık şu yorgun dizleri
Oyalı yaşmak arasından yaşa diyecekti birileri
Şimdi nereye baksam içimi hep hüzün kaplıyor
Bacan tütmüyor kapında çift kilit kimse açmıyor
Boş haneler isyankâr sanki yıkılacak üstüme
İnsan bu günlerde muhtaç oluyormuş dostuna
Bu yaz eşbabiye dilerken bana kim eşlik edecek.
Goppiğimi atıp kel başımdan kim dalga geçecek
Sesleniyorum birilerini arar bulur diye gözlerim.
Tokat gibi yüzüme çarpıyor geri dönüyor sözlerim.
Sen gittin bende yuva yaptı hep senli sıkıntılar
Yetmiyor artık hatırandan bana kalan kırıntılar.
Daha dün bir yudum su içmek için eğildim köyün kurunundan.
Kahır nefret kokusu geliyordu içindeki yosunundan
Gölgesinde ocak kurduğumuz alıç kurumuş gitmiş
Ev yaptığımız peylerde hep virane ağacı bitmiş
Canlandı gençliğimiz gözümde bir an dolaşırken
Az mı geven dikeni battı tabanlarımıza bügelek peşine koşarken
Heybemizde iki kara demlik birkaç çökelek sıkması
Koşunca kopardı naylon ayakkabılarımızın tokası
Hiç bıkmaz usanmazdık şu askercilik oyunundan
Galiba geliyorduk ben çavuş, sen onbaşı soyunda
Öyle Maharetliydin keklik tuzağı da çatal ağacı en iyi sen koyardın
Çekmerin dibinde yatan tavşanın nefesini duyardın
İnletirken sap yüklü arabalar bayırları acı acı mazı sesinden
Yüzlerimiz kapkara olurdu yağlı çıra isinden
Ömrüm dediğin çocukların gelmedi musalla başına
Can aşın vermeden başladılar mal savaşına
Her yıl ihtiyat koyduğun buğdayı kile kile sattılar
Eski diye üstün başın toplayıp bir kenarda yaktılar
Topladılar ele değen ne varsa evin dibini köşesini
Yırtıp atmışlardı yerlere o pala bıyıklı siyah beyaz resmini
Şimdi tanıdığa rastlarsam hep çeviriyorum başımı
Görmesinler senin ardından döktüğüm gözyaşımı
Olmadı ahretlik olmadı
Beni böyle bir başıma bırakıp gitmen
Hiç gönlüme sığmadı.
Faruk KÜÇÜKTAŞ©2014
5.0
100% (15)