1
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
1031
Okunma

“sıcaaaak gevreeeek çıtıııır gevreekkkk”
her gün aynı saatte
kendi sesinde yankılanırdı bu ses
ahenkli değildi
ama o
rüzgarda savrulan heyecanlar gibi
pervasız naralarına
adamakıllı kaptırırdı kendini
geçtiği yollarda birilerini süzerdi
“gevrekçiiiii” diye seslenecek
duyunca o sesi nasıl yüreklenirdi
bakışlarında hiçbir kıpırtı olmadan
nasıl beklerdi
o sesin gelmesini
hepimiz tanırdık onu
içimizde bir ses olarak
bizimle büyüdü farkında olmadan
ince uzun sarı benizli bir adam
gözlerinin içinde çürük bir mavilik
yıpranmış çehresinde
bütününden kopmuş bir gülümseme
davranışlarında
düşkünlüğün sınırlarını
sevinç ve kıskançlıkla zorlama telaşı
üzerinde
her gün her mevsim aynı giyecek
rengi atmış cepleri sarkmış kahverengi bol ceket
iki ucunu belinin arkasından bağlayıp
yandan çengelli iğneyle ceplerine tutturduğu
siyah geniş bir önlük
beli ince bir urganla sıkılmış
bol bir pantolon
ve sürüyerek yürüdüğü lastik ayakkabılar
ne zaman çocuksu sevinçler doldursa içimi
duyarım o sesi içimde.
ne kadar uzak olsa
uçsuz bucaksız maviliklerin ötesinde
duyumsarım çocukluğumu
öyle geceler olur
bir koku demeti girsin diye rüyama
bir çıtır gevrek koyarım
hayalimde başucuma
açarım pencereyi
dokunur ruhum o kokuya
5.0
100% (1)