15
Yorum
13
Beğeni
0,0
Puan
1359
Okunma
___Mahşerin içinden filân kadına
duldasında gözlerimden kızıl yaş aktı
uğursuz kediler selâmete erdi
bense alnının ışığından ilham alıp
kalemin ucundan ince ve uzun
adam gibi bildiğim hikâyeni yazıyorum
papatya çiziyor koparmıyorum
ay yükseliyor köpekler uluyor
güvercin kırmıyor yumurtasını
merhamet devşiriyor anne güdüsünü
suları çekiliyor sonra
mavi defterleri aralıyor rüzgâr
ağustos gecelerine ait şiirler okuyorum
sesler örseliyor sensiz içimi
sonsuza uçuyor alın yazıları
deniz vurdukça kıyılara
eksik mavide gezdirdim hüznü
evrene kulaç atıp
gözlerinin şafağında
hayatımdan dokuduğum
ihtişam ile dövünüyorum
yalın bir unutuşla
duâlara mevzileniyorum kıyamda
eksilmiyor savruluyor ateş
azazilin emzirdiği dudaklarım
uğuldayan kuduz it gibi köpürüyor
gökleri yırtıyor ses
hüzünlü yeminler dilimde
ferman gibi; derman gibi
çırılçıplak serildim ikindi vakti
uzun ince şiirler üstüne
sonra sordular o bilindik soruyu
___merhumu nasıl bilirdiniz
filân kadın seslendi
hayat ile arasında kara kedi vardı
it gibi uluyarak biçare dolaşırdı
dilinde hüzünle
mânâ gizlenirdi
buz tutardı gözleri
köpük köpük haykırırdı
boşluğa değerdi bakışları
öyküsünde bir hüzün
terkisinde yâr vardı
ezel ufkuna havalanır
yıldızları tutar getirirdi
heybesinde gizli ağıtları vardı
böğrüne bir şiir saplanır
koyu mavi gökyüzüne asardı mısraları
bulutlar kal derdi
martılar utanırdı
yazılmamış şiirleri vardı yollara bakan
artık
ilk hilâl kadar incelir mürekkep
mısralar lâl kalır
divit durmadan akar
ölümlü sözler ağlamaya başlar
perdesine düşmüştür hüzün
umut
hayâl
kırık dökük