4
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
1504
Okunma

gümüş tellerinde
zamanı örer sera
bakışları ötede
dalgın düşleri
her dem yakarırken dağa yemin edene
bir tane evlatcık ister
kocamış elleriyle secdede
içli içli göz suları
göl olur kirpiklerinde
göçmen kuşlar gibi geçer ömrü
artık kıyamaz ocağının güneşine
hoş etmek için onun gönlünü
bağrına ateş düşürüp
sürer hacer’i ibrahim’in koynuna
gel gör ki her an
kıskançlık susmaz
kükrer içinde
dokuz ay on gün sonra ismail
gelir dünyaya
bahar dalları yeşerir
iştahla yağar bereket yüzlerine
ansızın bir gün
çıka gelir iki melek
muştular sera’ya bir evlat
nasıl olur ama
kuşlar bile güler buna
kurumuş damarları
suyu çekilmiş bedeni
üstelik kısır
doksan yaşında bir nine
şaka herhalde
hayır der melekler
Rabbimiz böyle diledi
yoktan var etmez mi
ah yeter ki istesin
karıncayı yaratan
toplar günler günleri
kesilince sütten ishak
artık istemez sera hacer’i
zor gelir bu Nebi ‘ye
ayırmak birbirinden
iki ciğer paresini
“iki manevi ırmağı”
çaresiz
bırakır ana oğulu
“kenan ilinin kırk günlük deve yolu kadar güneyinde”
kuş konmaz kervan geçmez
bir “kıraç arabistan vadisine”
tortop olmuş ateş topları yakar
kavruk ve kurumuş dudakları
ölesiye susuzluk …
karanlık bir korku sarar ana yüreğini
ya ölürse oğulcuk
yardım dilenir kimse yok
safa ve merve
iki sarp tepe arasında koşar
takatsiz
nefes nefese
tam yedi kere
acır Rab
ardından seslenir bir melek
döner arkasına
inanamaz gözlerine
fışkırır
altında aktopukların
kocaman ağızlı
berrak bir su
uzaktan süzülür ayışığı
gönül gençyılmaz
5.0
100% (7)