23
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2029
Okunma

Bu gün doğum günün
Eylül sabahı topluyor
ölü yapraklarını kavakların..
Peri oyunlarının üzerine ineli beri perdeler
İki yalnız bir tam etmezmiş öğrendin
“Çıt duymaya” can atıyor bedenin
Üzüm bağlarında
Fütursuzca ötüşlerini duyamıyorsun
Şişe geçirdiğin kuşların
Yüksek hanımın
Tunçtan kırmızı örtüleri eskidi
Defalarca kökü sökülen umutlar
Bu defa yeşermedi
Cesurca savurduğun
“Meyvesi olamayan umuttan
kimse ölmez “
Beylik sözlerin birer hikayeydi..
İnsani duygular içinde tapındığın aşk
Küllere gömülü bir elmas
Derinlerinde gözyaşı besleyen
Kumlu toprak..
Geri çağırmak için salladığın mendiller
Akbabaların pençesini yüreğime gömdüler
Güz çiçekleri peşinde koşmak
Yetmedi yankıları yaralamaya
Ayaklanmış etin haykırışları
Yüreğinde geziyor şarkılarının
Karanlık ruhunu sorgulamaya
Vakit kalmadı...
Pırıltıyla parlayan çökük gözlerini
Gizlemez titrek tebessümler
Yüzünde çentik çentik tebeşir izleri
Şimdi can çekişen aşkının
Çığlıklarını duyma vakti
Kederin ..aklanmış dudaklarında
Son alay dansı
“Ölümün avını elinden alma savaşı”
Çorak toprakların
Kül rengi ışıklar altındayken
“Söyle”
Hangi koku geliyor duvarların ötesinden
“Haydi ..dokundur ellerini
Ölümün sıcak dudaklarına
Kusurlarının günahı ödenmiş
“Kes! şu beylik saçma kılıkları
Can beden iken..
Sonrasızlığın kıyısında değil mi zaten
Nakışları parlıyor tahta evlerin
Kaynaklarında gözyaşı izi yok yolların
Yaşamın “hiçe” inmiş tapınakları devrildi
Huzur için acı çılgınca okşamayacak seni
Hıçkırıklar veda türküsü söylemeyecek ardından
Haydi ..devir kirpiklerini
Sustur beni..
Blackless