0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1419
Okunma

Şehri yalnızlığa teşvik eden sesi duydum
aşkları ayrılıkla tetikleyen yağmurları
uyuşan ayaklarıyla köprüler vızıldıyordu birde
duydum toprakta çatlayan tomurcuğun sancısını.
korktuğum tüm korkuların üstüne yürüdüm sonra;
sonra
kemiksiz ve kansız tüm insan yüzlü bedenleri
ayıkladım halk otobüslerinden
yürüyen şemsiyeler ve paltolar kaldı bulvarlarda
gogol’un arayıp arayıp bulamadığı
insan suratlı eşyalar...
suçüstü yapılan gündoğumlarına görgü tanıklığı ettim
kimileri Doğu’nun yardım ve yataklık ettiğini savunuyordu
sabah radyo haberlerinde
suçsuzdu oysa güneş, yine de suskundu
avucumun içiyle çaldım tüm kapıları
ayaklandırdım şehri baştan başa işportacılarla
savunmasız yerinden yakalıdım hayatı, bıraktım avuçlarınıza.
yağmuru içime çektim havayla
sırılsıklam rezil bir halde geçtim dünyevi alışkanlıklarımdan
ayıplandım, ayrıksandım ve ayıkladım yine de
tüm aşkları yağmurlardan
çamura bulaşan paçalarını çitiledi annem sakarlıklarımın
ama yaraları, yaraları bende kaldı
yaraları tende kaldı aşk sarhoşluklarının.
ben korkularımı sesli sesli çağırdım gece yarıları
kahkahalarımla titrettim uykusundaki çoçukları
ölüm ince bir su gibi sızıyordu penceremde
ben;
yaşamı savundum illegal örgütlerin yeraltı bahçelerinde
birçok kez ve hala
plastik çiçeklerden farksız parayla satılan her çiçek
ben bu yüzden çaldım dallarından çiçekleri
sana her uzatışımda kanamyı göze aldım.
penceresine eğilmiş incir ağaçları vardır bazı evlerin
kamufle edilmiş zamanla beliren sıvaları bir de
öyle bir evde oturuyorum işte
kentsoylu yaşamın ardına düşen hayatlar ikileminde
duyuyorum yerli yersiz tüm sesleri
ben bu yüzden mecburum korkularımı arkama alıp
adım adım ayaklandırmaya bu şehri...