4
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
1665
Okunma

Eylül çocuğuyum ben
Derler ki
Hayatın sonbaharı
Duvar kadar soğuk
Kasırga gibi fütursuz
Çocuk yanağınca sıcak
Gözyaşı kadar ıslak tenin.
Takvimde bir yer arıyorum sığınacak
Ne yaza, ne kışa bu yakarış
Bildiğim yollardan geçiyorum
Uçsuz bucaksız...
Virane bir labirent açıyor kollarını
Tüm kederlerimi halka açık yaşadım ben
Ve tüm coşkularımı
Sığınacak köşelerde boğulup
Koca ummanda bir dirhem tuz oldum
Ne şelale
Ne çöldüm
Dünya’da bir hiç
Ve tümlerin içinde hükümsüz bir hücre
Görüyorsun ya
Bizim varlığımız olmadan da dönüyor alem işte
Ama dünyanın tek nimeti
Sevgisiz
Yerinde sayıyor insanlık
Ne bir uydusu var gülümseyecek
Ne bir valsi kendi çevresinde dansedecek
Sahipsiz bir ütopyanın
Verimsiz topraklarına ekip sevda tohumlarını
Eylül şiddetiyle yağarsam üstüne
Mutluluk yeşerir belki dedim
Serinliğimden biraz sunup etobur aşklara
Rüzgarımla
Şehvetin yanık kokusunu üfledim
Sevgisiz sevda kokusunu hiç hazetmedim
Aitsizliğimi bilmek üç mevsime
Eksiğimi yamamak
Biraz kar, biraz güneş olmak adına
Saptıysam yolumdan
Sığamadığım iklimlerin sert çizgilerinde
Yönüm bir an bile değildi bilinmeze
Ben hep sevgiyi seçtim
Kimbilir kaç kez yağlı ilmikten geçtim
Eylülde geldin
Eylül gibisin derdi babam
Sabahın karayel, akşamın meltem
Bazen üzüm buğusu, bazen şarap tortusu
Bildin mi şu ahir ömründe baba
Üzümden sirke de olur, şarap da
Ben emeği seçtim
Düz yol dururken
Yalınayak çakıllardan geçtim
Sonbahara denk geldim tamam
Hem incir, hem portakal turfandaydı doğduğumda
Sağım solum belli değil
Soğuk da duruyorum, yaradılışım bu amenna
Bakma sen
Eylülün suçu ne takvim bölünmüşse dört parçaya
Bakma baba
Bakma; aşkın mevsimi olmaz
Sevginin aslını bulmadan
Gitmeyeceğim ocağından başka kapıya
4.6.1992
5.0
100% (8)