4
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
981
Okunma

//... karayel değmiş olmalı, doğarken aklımızın bir yanına
bir yanımızın hep uçarı olması, ondandır olsa ...//
kutsal hülyalar isabet almıştı
ne tedaviye ne sese cevap veriyordu
ve her seans meşgul çalıyordu Tanrı!
tek Tanrı’ya inanmıştık
biliyorduk ki inancın değil
aşkın bir yanı yaralanmıştı oysa
yeni bir literatür icadı çare olmazdı
inatlara başkaldıran inanışı değiştirmeliydik aslında
ya da bir saat geri almalıydık mevsimleri
uçurum uykusundan kan emerken rüyalar
sarıdan beyaza dönüyordu fulyalar
ızdıraba bulanıyordu izdivacın kan kırmızı rengi
oysa, gözlerimiz resimlerinden başka bilmezdi kızıldenizi!
resimler eskimişti
pozlar eski...
husumetin afaki sağanak haliydi
bir buz soğuğu esiyordu havada
satırbaşı günler maraba eskisi gibiydi
yeni elbiseler hisseden maraz olurdu sadece
bir yanımız sanki cehennemdi
ajanslar sekiz sütuna zil çalıyordu boyuna
biz tedavülden kalkmak üzereydi...
saate vuran saniyeler Tanrısaldı
karasal iklim ünlemler dolduruyordu düşünce balonlarını
biri biterken biri başlıyordu kumdan tepeler
yenemedik hırsa bulanmış barikatları
adım atmaya yer yoktu
kalabalıktan değildi
ama kirlenmişti, ıslaktı tüm zeminler
anadan babadan insandık oysa
ve
dolmuştu asri mezarlıklar!
kinayeli ölümler dönüyordu lotaryada
kaç milenyum yaşayacaktık ki;
yardakçılar zafer kuşanırken dudaklarına...
mevsimsiz yağmurlar vuruyordu çiçeklere
tohuma kaçkın düşler çıplak ayaktı
nadas fayda etmedi görülmüştü halbuki
hasrete kurulmuştu tüm düzen
bir gülen, bin ağlayan vardı...
anlayamadık
y o k s a y m a k
sadece
v a r s a y ı m d ı
ve bilemedik
sıtkını sıyırmamış yarım bir şiirdi
buruşturup attığımız küs bakışlar
aşkı, zamanın kesif siluetine bırakmak
bir gerçeğin paradına saklanmak gibi, ahmaklıktı
tükenmemiş bir kalemi kırmaktı aslında
...
gür saçlı ayrılık sonatında...
ToprağınSesi
.
5.0
100% (5)