31
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
3776
Okunma

kağıttan şehrin kibritten sokaklarına
metal yüklü bulutlardan kurşun yağıyor
güneşin sıcak nefesi grafon yapraklı
çiçekleri ısıtmıyordu
şehrin sokağının sol tarafındaki kübik evler
sağ tarafındaki prizma evlerle selamlaşmıyordu
o yüzden cırcır böcekli yaz akşamlarında
hava soğuk ve sertti
karton banklarda oturan çırpı dalı adamlar
kara kara denizlerde, mukavvadan gemilerini
batırmış kadar düşünceli
kiraz sapından ince belli kadınlarsa dertliydi
kocaman fötr şapkası olan modacılar
hep siyah elbiselerden dem vuruyorlardı
bu karmaşada büyüyen
çipil gözlü, çilli çocuklarsa şaşkındı
kurumuş sarmaşık dallarından teneke salıncaklar
yumuk yumuk ellerini üşütüyordu
saklambaç oynamak ise imkansız
hatta boşunaydı
herkes mızıkçı, ebe olmak isteyen yoktu
kükürt kokulu bahçelere
naftalin kokulu rüzgârlar eserken
parşömen kanatlı kelebekler
sarı çimenlerde uzanıyordu
aylar yıllar geçiyor
siyah geceleri, mor günler kovalıyordu
şehirse hep aynı, ne ağlıyor ne gülüyor
umutsuzca aşkı dostluğu yaşatan
gizemli düşlerini, dipsiz bir kara deliğe
boşaltıyordu…
hayat akıp giderken / zaman kulaktan kulağa hep şehir efsanelerini fısıldayacak / ta ki insanlık yok oluncaya kadar…
ayşe uçar
21/11 /2010