2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
925
Okunma

annem eski bir yüzüyle – muhtemelen 70’li yıllarda konserve yaptığı - kırışıklıkların ellerindeki mürekkebe dökülemediği sesiyle o hapları içmem gerektiğini anlatıyor uzun uzun, söylediği ince bağırsaklı yalanlara kendi de inanmıyor. bildiğimi biliyor…
tahin ve pekmez
tekerlekli sandalyelere mahkum bitkilerin
hayvanlarla konuşamadığı yüzyıl
göz kapaklarıma iki grup hakim
ki kan dökülecekse
içime akmalı kasıklarından süzülerek
aşkı tek ayak üstünde
duvarına işediği camide dövmeli
kalbe ihanet ettiği yerde
on üç yaşıma kadar
kuşlara gönderilmiş bir peygamber zannediyordum kendimi
keşke uçmama izin vermeseydin anne
ve uyanmam için
nikotin ve alkolün, ceplerimdeki deliklerin
üst geçitlerin ve uçurtmaların
dışında bir neden olsaydı
belki de kendime gönderilen son peygamberdim
intihar etmemem için
karşımda sevimli bir azrail duruyordu
- ve ilkokul öğretmenim “oku!” dedi
aslında tanrı iyi bir şey
en azından ısrar etmiyor -
biliyorum the cure ziyaretime gelmeyecek
-you couldn’t love me more-
sidik torbamdaki bacardi – cola bitmek üzere
genlerimi bütün güzel kadınlara bağışlayacağım
bkz. kainat sonsuzdur ve tümevarım
yine de dünyanın şımarık bir orospu çocuğu olduğunu
ispat etmeden bütün duyularımı kapatamam
çocukların bile iki kurşunu vardır
lisbon psikiyatri kliniği, 9 aralık 1999