11
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
1833
Okunma

gün yüzüne çıkarıp çıkarıp
yapay bir çiçeği suluyorum her gün
her gün, biraz daha yüzüme gülsün
biraz daha gözüme girsin diye
solmadan
capcanlı duruşunu seviyorum
kendimi seviyorum sonra
ölesiye
ona benzemek
ne güzel…
onun, beyaz beyaz çiçekleri var
benimse, bembeyaz umutlarım
/ah bir de kararmasalar!/
veriyoruz baş başa
yarını konuşuyoruz, hayatın yapaylığını
gülüşümüzü, yapaylığını
ama buna inat
köklerimizi toprağa salışımızı
konuşuyoruz…
konuşuyoruz…
konuşuyoruz!
patlıyor kahkahalarımız
yaşama inat
ben, Neval El Seddavi’nin
“Sıfır Noktasındaki Kadın” romanını okuyorum
o, beni…
gülüşüyoruz arada bir
arada bir de ağlaşıyoruz
odamız, hepten kızıl kıyamet
aldırmıyoruz
derdimiz, hayata sıfırdan başlamak
yaralanıyoruz kimi zaman
kâh tuz basıyoruz yaramıza
kâh yalaya yalaya
iyileştirmeye çalışıyoruz
alışıyoruz
yaramızla
güle oynaya yaşamaya
kimi zaman da ağzımızı bozuyoruz
kadınlara yakıştırılan bir sözcüğü, tutup
düzene karşı, dünyaya karşı
“adam gibi adam” olamayanlara karşı
haykırıyoruz, “fahişe!” diye diye
bozuluyor edebimiz
hiç istemesek de…
ama edebimizle
ölmesini de biliyoruz
hayatın sıfır noktasında
ve naaşlarımıza
edebimizle, ağlamasını da
kimseye yük olmadan
sırtlayıp çökük omuzlarımıza
naaşlarımızı, kararan umutlarımızı
yürüyoruz geceye
sessizce
kimsesizce
dünyaya, tüküre tüküre...
Saadet Ün – 25.08.2010
5.0
100% (9)