7
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
1566
Okunma

Ağlamaya zorlanan bir gecenin
Isyanları bileniyor yüreğimde.
Dudağımda binlerce telaş
Geceyi kelepçeliyor düşlere.
Vurgun yemiş karanlıklar
Yaralı bir gökyüzü gibi yorgun.
Bekliyor,
Birazdan ay batacak kirpiklerinde.
Benim bakışlarımda diken çizikleri var.
Oysa kaç tane renk doğardı gözlerimden.
Binlerce sabahı nasıl da barındırırdı gözbebeklerim.
Ne gönlüme kurduğum salıncaklardan
Ne de vadimdeki kaval sesinden vazgeçebildim.
Hep yaşamak diye buna dedim
Bağrımdan serpilirken kekik kokuları.
Dağbaşlarında yalınayak yürümem bundandı.
Puslu aynalarda masumiyetini arardım dokunuşlarımın.
Binlerce yıldız doğardı bedenimden
Sevinçli bir çocuk edasıyla.
Ay uyurdu dudaklarımda,
Ben gökyüzü olurdum.
Yüreğime katık ederdim bulut ayrılıkları,
Yağmura eklenirdi tenim.
Neydi beni alıkoyan usul usul sevmelerden
Coşkusu yarım kalmış şiirlerim mi,
Yoksa bölüşmeyi unuttuğum hayallerim mi…
Ben susmaya alışığım yarısı kafdağında kalan masallarda.
Şiirlerimin üstüne bırakılan şiirlere de alışığım…
Annemden öğrenmiştim sabırda bağbozumu olmayacağını,
Ellerimi ateşe soktuğumda yüreğimin daha önce yanacağını.
Güneşe kavuşmayı bekleyen öykülerin
Birgün tamamlanacağını.
Şimdi düşlerimin resmini çiziyorum
Dolunayın gölgesine.
Ve kalemimin şarkısı uyuyor
Çok sesli bir koronun dizlerinde.
Ağlaması zor,
Gök ile yer arası bir yerde.
Ay ile güneşi karıştırmak gibi.
Veya soluk soluğa hüzün dağılan ömüre
Umut dikmek gibi.
Kolay mı kozasından hiç çıkamayan kelebek olmak.
Kışı göğsüne bastırıp,
Baharda kıyametler yaşamak.
Artık zaman
Alaturka bir müziğe eşlik edip
Sözleri mühürlemenin zamanı.
Gözbebeklerimize tüneyen gözyaşlarını öpmek neden,
Bizim hala yağmurlara iliştirilmiş gökkuşağımız var.
Zeynep Nilgün Gökçeöz
5.0
100% (10)