9
Yorum
9
Beğeni
0,0
Puan
1515
Okunma
.
o gece
sisli belirsiz bir noktadan doğdu hayat
tenimi incitmeden gözyaşı içen martılarla
yeryüzünde bir yerlerde sahipsiz bir adayken
kırıldı buz dağında tundralar
usul usul vedalar giyindi üzerine
oryantal rüzgârdı göğsüme vuran
delirdikçe doğanın sıkı tokmağı
yükselip kuşkulu bulutlarla salınan
nabzını tutuyordum durmadan arsız ölümün
çalkantılı denizin ortasında
kapalı gözler ardında kirpiklerimi acıtan
ay düştükçe dudağımın kıyılarına
ruhum hüzün raksının alevinde
yalnız aşkın yüzünü acıya sıvarken
uyuya kaldı anılar yarınlara
nefret denizinde sahipsiz adaydı yokluğun
saklanırken özlemin kayıkları limanlara
sahte boşluğun sahnesinde figürandı sözler
ne vakit yaşamın kürekleri kalsa elimde
yorgun mavinin rengiydin sen
sen giderken benden
karanlık hücrede kalan bedenimdi
göğsü çığlık çığlığa kararan
gittiğin zamana inat dolup boşalan kirpiklerimde
gözyaşım yetmiyordu aydınlatmaya içimi
zaman kapısı çarpalı suratımıza
söndü çıkmaz sokağın puslu ışığı
yansıdı ters gölgeler
kaldırım taşlarından silindi siluetler
cellâdın aynasında kaldı kanlı izler
maskeli deniz karaları kuruldu göğün ortasına
bedensel zevk bayrağını salladı haramiler
cesaret dedi biri
geri çekilme bu savaştan
yaşayamam ki çiçekleri gülümsemeyen topraklarda
geceyi saralı matemler
koruyamadım içimdeki çocuk seni
ağlama yine de ardımıza
sakın acıları yükleme sırtımıza
suskunlarımızı takalım kolumuza
zaman sonsuza akarken
korku dolu zirve dağların uçurumları elveda
beyaz rüyalar sunan yaşam elveda
yara izi kapanmamış anlarım
günah kelepçelerini çıkar yüreğimden
uyandır kelebekleri uçsun renkleri umarsızca
özgürlüğe açılsın kapılar
sonsuz ve ölümsüz
es kutsal rüzgâr
varlığımı taşı uzaklara / uzaklarıma
050709_