3
Yorum
0
Beğeni
4,0
Puan
1106
Okunma
Zifiri karanlık
Küçük pencereden sızan bir ışık,
Altında kıvırılarak yükselen duman.
Kazım!
Bak şu kapıya,
Gene ne istiyorlar karanlığımızdan.
Kaldırmasınlar yerimden,
Alırım bir karış topraklarını da,
Tıkarım hepsini bir mazgala.
Ağam hele gel;
Dışarı mahşer yeri.
Kıyamet kopmuş sanki,
Bil ki bu kadar çeşit nerden geldi.
Biz yok etmedik mi?
Başında uzunca duman,
Dağılır mağrur insan.
Sanki tüm dağlar onunla yürür ya;
Kendini zor kaldırır yerinden.
Yediği bunca hak,
Nasılsa hakkından gelecek.
Kapı önünde bir sürü nesne
Şöyle itekler;
Kazım; koş gözlüğümü getir;
Nedir ayaklarım altında böyle,
Yapış yapış şey.
Bir sürü ot, böcek, çiçek
Hayvan,
Sanki tufan olmuş
Kapı önünde Nuh gemiyi karaya vurmuş.
Bakar tanır birbir yaptıklarını
Köklerini söktüğü ormanı,
Yuvasını bozduğu kanaryayı.
Tanır ya iş işten geçmiştir.
Bunca düzensiz kirli hayatın mağdurları,
Hesap için ordadır.
Her biri ayrı evren, ayrı tür
Ama hiçbiri bu koca göbekli hayvan gibi değil
Kimse, kimsenin canına okumaz,
Dokunmaz, onun dokunduğu kadar.
Kimdir bu?
Belli değil mi?
Dünyayı Kendi için tüketen,
Doymayan, yaratık.
İnsan türünün içinde kol atmış,
İnsanı utandıran,
Kapitalist, dünya’sız, yarınsız çöplük.
(Aralık 2009)
4.0
100% (1)