Ne
zaman bir
bayram düşünsem bir sızı duyarım içimde
Nenem gelir aklıma
Kar
beyazı mendilinde
gül kokulu lokum saklayan nenem
Dedem gelir
Bayram sabahı elimden tutup camiye götüren o yaşlı bilge
İçim yanar
Yanmakla kalmaz ateşlerin ortasında kavrulur kalır.
Gözlerim ufukta bir yerlere takılır
Dalar gider uzaklara.
Hayal ülkesinin sevimli kahramanlarına dönüşür.
Çocukluk günlerimin
bayramlıkları.
Hepsi
yalan olur.
Kolaycı yeniyetmelerin elinde talan olur.
Zaman makinesinin hırsızları
Koca bir mirası bir çırpıda iç eden arsızları.
Bizden bizi çaldılar.
Bayramlarımızı çaldılar.
Akşam oturmalarımızı.
Yazlık sinemalarımızı.
Çamurlu sokaklarımızı.
Mahallenin delisini, delikanlısı, afilisini.
Platonik
aşklarımızı
Kanatlı taksilerimizi.
Arnavut kaldırımlarının seyyar köftecilerini.
Biri fakirliğimizi çaldı.
İçinde mutluluğumuzu barındıran fakirliğimizi.
Biri gönlümüzü yalnızlığa, mutsuzluğa, umutsuzluğa mahkûm etti.
Yoksullaştı gönlümüz.
Post modern bir vurgun yedik.
Başak taneleri gibi savrulduk.
Her kapıda solduk.
Permüperişan olduk.
Sonumuz yalnızlık oldu.
Dedelerimiz, nenelerimiz, halalarımız, teyzelerimiz, dayılarımız, amcalarımız
Fakirhanemizin enkazının altında kaldı ecdadımız.
Kimse yok mu diyor onlar o enkazın altında.
Haydi, çıkaralım onları bir el atın da
Tutalım enkazın altındaki yakınlarımızın elinden.
İnşa edelim fakirhanemizi yeniden.
Toplanalım değirmi hayatın ortasında…
Haydi ocağı yakalım.
Yakalım ki dumanı tütsün.
Çoluk
çocuk dede torun emmi dayı hala teyze etrafına üşüşsün.
Bu
bayramda fakirhanemiz şenlensin.
Şen hanelere dönüşsün.