3
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
910
Okunma
Gidiyorsun şimdi. ateş, ateş küle dönüp içimden.
Ruhuma prangalar giydim
Bu ne bir efsane nede kurt boğan dizginleri hırçın yüreğime.
Gidiyorsun şimdi sana birikmiş her şeyden.
Bekledim nefesim sigaranın ıslak ucunda
Dünya hükümsüz vurdu beni, hayat salaş bir yığıntı
Gidişin bir yıkıntı, ölmedim sana.
Üşüdüm! Gözlerimdeydi senden alı konmuş mahçupluğum
ellerim titredi bu son mezarı kazdığım da.
Bir tek ben esirdim gözlerine bir tek ben ıssızdım sana.
Kıyamet günü değil sancını saklarken batıp doğan güneşler.
Her gece susuzluğuna zehir içtim, bu ateşi ilk ben düşürmedim cehenneme.
Dağlar da Tanrı değildi ya. Ve geçerken mezarından, uzağından
beni hiç yakmadı buz gibi ateşler
Anlamadı sabah buğusu gözlerin anlamadı kimseler.
Ve sonra ağladığında sen, benim kimsesizliğim de bir su birikintisi gibi
Hayal, hayal boğuldum gül kurusu iklimde, sabah vaktinde ve gece terkisinde.
Ve zaten aşk hiç yakışmadı bize.
Anlamadı sen giderken beni bu şehir,
Ve sabah buğusu gözlerin...
Bir çağlayanda bir damlaydı.
Kendi ruhumdan tuttum son hayat kırıntısını.
Arkanda kaldı içten içe soluklanan zavallı dualar
İnançsızlığında bitirdim son nöbetinde son isyanı
Daha sıcakken bu soğuk direniş
Kırılmadan yoksul bir gurur gibi kıpkırmızı baktım.
Kıyamet günü değil, sancını saklarken batıp doğan güneşler
Her gece susayınca sana, zehir içtim beni hiç yakmadı buz gibi ateşler
Anlamadı sabah buğusu gözlerin ve anlamadı beni bu şehir
Sen giderken.
5.0
100% (2)