9
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
2682
Okunma

gözlerimin içine bakıyordunuz
kendi rüyanızı görmekten korkmuş gibi
sıcak ve bir o kadar da nemli dudaklarınızdan duymuştum
nefesin o çaresiz yol hasretini
efil efil bir nefret dalgasıydı
yarasından sızan aşk rengindeki heyecanınız
durmaksızın konuşan çocuk kadar masum
durmaksızın koşan umut kadar yalan
kimbilir kaç yüz dağıtıyordunuz
bir yüzyıldan diğerine devşirirken yüzümü
ihanetin artçıları arasında soluklanıyordu aşk’ınız
değil mi ki ayrılık
hiçliğim üzerine tek sesli bir seremoni
sen onu bırak
sen onu bırak da benimle hesaplaş
itilmiş arzuların bekçisiyle konuşuyordunuz
mutlaka bir seven bulunur ağacının dalları atında
gölgenize sevgi sözcükleri fısıldayan
geçmiş zaman gecesinin karası
ağlayan her sabahın acılı çığlığı ile muştuluyordu yalnızlığı
bir katliam gibi
ansızın susan hayat kadar erken
ansızın sunulan ölüm kadar geç
kimbilir hangi sözle bağışlıyordunuz
bir sözden diğerine susarken hasretimi
sevdanın kırıntıları arasındaydı aşk’ınız
değil mi ki kelebek ömrü
kanatlarım üzerine çizilmiş sonsuzluk
sen onu bırak
sen onu bırak da benimle hesaplaş
aşk atak sendromu geçiriyordunuz
bitirmek bir durumdu sabır parkında
ellerinizi hatırlıyor musunuz
henüz daha silmemişti gözyaşlarımı
çünkü biraz daha seyretmek için yorgun mavinin acısını
bir intikam gibi
yırtılacak fotoğraflar kadar eski
kapanmayacak bir yara gibi hep yeni
kimbilir hangi düşle seviyordunuz
düştükçe imkansız olanın peşine
hayalleri olmayanıydı aşk’ınız
değil mi ki hatıralar
yazdıklarım içinde saklı bir bilmece
sen onu bırak
sen onu bırak da benimle hesaplaş