1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1059
Okunma
’En karanlık zaman,şafağa en yakın zamandır’
Gecenin kör karanlığı zifiri
Uyuyan evler gördüm
Uyuyan devler
Ördükçe karanlığı nakış nakış
Düğümlendi düşler sicim,sicim
Bir aydınlık aradım
Bir sığ yol
Sol elimin baş parmağında başladı patika
İşaret parmağımda karambol
Doğduğum evden çok uzak
Belkide öleceğim evin sokağında
Hayal meyal gördüğüm
Ceviz kokan boş bir sanduka
Sandaletlerini çıkardı gölgem
Bir yalanı yaşamak kadar doğru
Bir doğruyu öldürmek kadar yalan
Zincirini çözüp süzüldü ruh
Hayat çok kırılgan bir şeydi
Amonyak kokusu kadar baygın
Bir daha geri gelmeyecek kadar kutsal
Korumamız için verilen bir hazineydi belkide
Belkide ölene dek unutamayacağımız bir masal
Gergindi aslında her gece
Karanlıklar gergin
Şehrin üstünde, köylü yıldızlar
Boşluğa çıkarken,yüksüz asansör
Boşluğa bakardı kimi gözler
Vurulurken gece,şafak vakti alnından
Rüzgar zamanı habersiz savururdu
Yeni bir ruhun doğuşu olmalıydı bu güneş
Hangi günahı temizlerdi,yağmurlar?
Nehri tersine doğru iterken şeytan
Musallat olurdu rüyalarıma ateş
Bir melek bürünürken elbisesine bir ayetin
Ben şafağa mektuplar yazardım
Zannederdim karanlıkları bazen dost
Bazen güneşi geceden kıskanırdım
İsimsiz şiirler gibi mistik kokardı
Kokardı her gece aslında hüzün kokardı
Sokardı fikrimi tanımadığım bir arı
Habersiz yakalanırdım karıncanın düğününe
Ölümüne şahit olurdum akrebin
Şu karşı sokakta,avluya bakardı evim
Oysa sokağın sonu hep ölüme çıkardı