28
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1202
Okunma
Ceylan gözlerini süzerek
Bakar uzun uzun eskimiş aynalara
Ürkek bir güvercindir ruhu
Çarpar yalçın kayalara
Kırmızı olduğu kadar kanı
Renkli değildir imanı
Gökler güler üstüne ağız dolusu
Halelenir bacalarda kederin ince buğusu
Hep kesik kalır bir yanı
Yok duyanı
Tomurcuğunda koparılmış bir gül
Çok uzunca kesilmiş bir kakül
Dökülür sanma saçları ırmak ırmak
Dolanır deliler gibi ağlayarak
Hayata nalın kırarak
Hoyrat ellerce yolunmuş bir tutam kır çiçeği
Kim bilecek gerçeği
Zamansız kokan fesleğen
Bir tezene gibi yanık inleyen
Her tıkırtı da yüreğine değen
Ateşten iğnedir zaman
Miras kalan
Kara bulutlar ardına büyür
Biri gözlerine yansır
Biri düşer ta derine
Işık sızdırmaz iki dolunay
Büyür ha büyür
Yüreği tutmaz kalay
Dünyaya ait tek tınısı
Gözleri aç siyah bir harem ağası
Birlikte tutarlar ağır yası
Gönül azgın bir ırmak kıyısı
Her gün bir parça koparıp gider
Çoğaldıkça bakışlar
Yükselir dört yan duvar
Sahi orada biri mi var
Rüzgar çoktan unutmuştur saçlarını
Güneş toplamaz eteğini
Kaleme dargın bilekleri
Duayla dilek arası
Asılı kalır elleri
Aç topraklar gibi susuzluktan çatlamak
Ne kötüdür kimseye yazamamak
Kime ve neye bilmediğin
Uçsuz-bucaksız bir in kadına
Saray dediğin
Kurur damak ve dil
Boyun büker karanfil
Çardakta sefil
Kalmadı sanırsın saraylar
Krallara, şahlara
Günde kaç kadın doğar ah’lara
Kurar kendi içinde harem’ini
Yatar yeni günahlara
Gül suyuyla yıkanır gümüş tenim
Güller açılınca artar kederim
Bel ki görmediniz siz
Tomurcuğunda kurur karagül
Hep siyah kalır gözlerim
Daha çok kimsesizlikte üşürüm ya
Fark eder mi İffet, yahut Mary’a
Hayrettin YAZICI
5.0
100% (13)