40
Yorum
13
Beğeni
0,0
Puan
4599
Okunma

‘’nedir bu başımdaki felaket
kırk yıldır sefalette bu Ahmet
kefenimi alın dikin bir zahmet
gömün beni,gömün beni bir başıma
susamıyorum,susamıyorum
elimde değil susamıyorum’’
göçe zorlanan
bir kervanın heybesine bırakıldı
göbek bağımız…
def’e koyup çaldılar geçmişimizi
sövüp sayarak
ve tekme tokat kırılarak hatırımız
üzerimize ihanet sıçratılırdı
henüz doğmamışlığımız öldürülerek
hiç uğruna
linç ediliyordu değerlerimiz
biz olmayı becerememişken henüz
göz göre göre tükeniyordu(k) her birimiz …
üstümüze başımıza bulaştırılıyordu
maskaralık…
el(in) oğlu sırıtıyordu
olup biten dalavere kurgulara
aklımız ziyan kalbimiz zayi
yok olmaya kurulmuştu fütursuzca
çürümeye terk edilen geleceğimiz
"ya sevecek / ya sevecektik"
sevilmenin ne olduğunu bil(e)meden
kucaklaşıp doya doya sevinecektik gûya
öyle def edilecek
öyle terk-i diyar eyleyecek
öyle çekip gidecektik...
-sesi alçaldıkça düşüncenin/alçaklığın dili göğe erer-
Cömert Yılmaz