13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1938
Okunma

Bir daha uzadı eski yollar
evlerimizin avlusunda
geçmiş zaman çiçekleri
geçmiş zaman kapıları
güvercinlerin selam vakitlerinde
gölgesi yüzüme vuran dost
gülleri ve adını andım
hasretim dedim aynalara baktım
Kimbilir o zaman saçlarımız
ne kadar dalgalıydı
ulu bir çınarın kaderine
akıl erdirmeye çalışarak
geceleri yıldızlara bakardık
ay akşamları
ışığını sulara salardı
güller kanar
taşlar kırılırdı
aşkın ilk derslerini böyle öğretmişlerdi bize
hatırla şimdi
hangi tenhalarda kaldı sesimiz
o zaman karşımıza
hep bir çocuk resmi çıkardı
yüreğinde karanfiller
dudağında mızıka
çocuk resmi ve geleceğin fotoğrafları
şehrin tarihinde
açılan yeni sayfa
o zaman
ölümü nasıl yorumlardı bir ceylanın güzel gözleri
bulanık sulara nasıl da kızardı
şehir bir avcı olup bizi bulmadan
rüyalarına karışarak
kitapla dostlukla
isyanı bir tutmanın
taşralı mahçup yüzlere
denizi hatırlatan bir yanı vardı
hatırla şimdi
hangi tenhalarda kaldı sesimiz
Ben o zaman
seni görür ve suları akmayan çeşmelerin
sırrını anlardım
sevinir ve kervanlara yolcu olurduk
kum ve zeytin taneleriydi
bize düşen parça
sabrın çelik yüzünü andıkça
hep bir deniz düşünürdüm
alnıma lodos çarpardı
ilk bakışta müthiş bir hayretti
güllerin bizde bıraktığı hatıra
çünkü güller
bir girdabın dans derslerinden serinlikler alarak
bize yaşama dersleri sunardı
böyle başlardı yolculuğun tarihi
aşka ve dostluğa
cesur bakışlarla
aklın hesaplarını yanlış çıkararak
tutunurduk kayalara
ellerimiz ellerimiz kanardı
hatırla şimdi
niçin sevimlidir bu akşam vaktinde
fotoğraflara düştüğümüz tarihlere bakmak
hatırlamak geçmiş zaman sayfalarını
zamanı durdurarak
yağmurlar ince ince yağsın için
dua ettiğimiz saatleri
güneşin bereketli vakitlerini
o zaman gülen bir yüzdü işte
kitaplardan sarmaşıklardan geriye kalan
Ey büyük hasret
söyle nerdedir denizin ucu
rüzgarımız hüzünlü yüzümüz
kuşları seven dost
şükür suları da sevmişiz
ufkun ucunda güneş batmadan
suları kurumadan denizlerin
yeniden açıyoruz aşkın kitabını
Mustafa ÖZÇELİK