8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1164
Okunma

jozeph
jozeph
ıslanmış mektuplar yazıyorum kağıtsız kalemsiz ve de adresleri belirsiz
karanlık pencereme baykuşlar tünemiş dokunduğumuz her şey renklerini yitirmiş
tanrıların lanetlisi savaşın vahşeti cehennemi yaşatan azap günleri
alnına çizilen kara leke evrenin kalbinde siyah tonların soluklarında gizli
yerin ve göğün karmaşası şimdi duysun ıstırap çekmişlerin meleği
sen siyahtan başka renk gördün mü sevgili
jozeph
kağıtsız sevgilim
bu şimşek deli lime lime paramparça bu gök esir
bu yağmurlar edepsiz bu damlalar vicdansız ustura biler
havada benzin
havada kan
havada insan eti kokusu var
penceremde baykuşlar içimde kırılgan sözcükler
kartallar tepende düşlerini koru sevgili
bir sınırdan öteki sınıra savruluyorsun
uluyan sert rüzgârlar gibi
jozeph
ayın gölgesinde güleç yüzün iyi yürekli ellerin
enternasyonal kokan bıyıkların yıldızlara karışmış dalgalı saçların
o kör nokta seni anımsayışlarım o duvar dönemediğim
o dönemeç beni kurtuluşuma götüren seni ölüme yakınlaştıran
uzaklaş gelme bana kalabalık korkulu yüzler arasında
ummadığın bir yerde gözlerini bulur gözlerim nasıl olsa
jozeph
vatansız sevgilim
yaşam için umutlar için senin için
rengârenk düşler kuruyorum
biliyorum vaktin yok
uzaklarda sığınırken üşüyorsun sevgilim
ay ışığı oynaşırken saçlarımla o beyaz evi
ağaçların vahşi huzurlu yeşilini
kırları gelincik tarlalarını
son istasyondaki kırlangıçları
iskeleye vuran köpüklü dalgaları
gökkuşağını düşlüyorum
güneşin kırıntılarını karalara savuruyorum
renkleri bulup bulup saçıyorum
biliyorum ki sen o karanlık yollarda
berrak sularla hiç sevişmedin sevgili
jozeph
Islanmış mektuplar yazıyorum kağıtsız kalemsiz ve de adresleri belirsiz
karanlık pencereme baykuşlar tünemiş havada soluduğum insan eti kokusu
gördüğüm toplama kampları saçları çıplaklıkları kırpılırken
bacak aralarından topuklara süzülen kadınların kanları
tenlere değen buzdan cam parçaları
toplu halde arındırılırlarken alevlere kucak açmadan önce
duydun mu son duaların çığlıkları gördün mü korkunun en dehşetli soğuk anları
tanık ıstırap çekmişlerin meleği alevleri saklayan kapıların açılırken mandalları
bebeklerin feryat eden ağıtları bu yaşatılanlar kimlerin ayıbı
jozeph
mülteci sevgilim
sınırlarda güvenlik sıkı yüzüne tutulmadan bir fener ışığı
deşsin kara çalılar masum tenini yaprağı bol bir ağacın en uç dalında
en kuytu köşesinde en dipsiz kuyuda aç susuz bir kuş bir karınca ol
sarıl gövdesine tek nefeste birlikte soluk ol
yaşamak yine de yaşamak diyorsa beynine tutunmuş yüreğin
intiharın eşiğine varmadan bir umuttur
sıcaktır hapishaneler tutukevlerinde eşittir lanetliler
savaş yorgunum kaçak yaralım ben seni uzaklarda sol yanımda saklarım
jozeph
pencerem karanlık baykuşlar tünemiş
bu şimşek deli bu gök esir bu yağmurlar edepsiz
havada benzin
havada kan
havada insan eti kokusu
gözyaşı dökülmeden yırtık giysilerin yasına
sığınmacı bir küçüğün gözleri dalarken eşsiz tablolara
yıkıntılar arasında dinlerken sesini güzeli düşlemeden
içindeki ses barış diye haykırdı barışın içinde sevgi de vardı
işte şimdi yaşamak için büyüdüler mazlumlar sevgilim
jozeph
iyi yürekli vatansız sevgilim
sen savrulurken sert rüzgârlar önünde renkli barış dolu düşler kurarım
son nefesim avuçlarına düşmeden nasıl olsa gözlerini bulur gözlerim
ummadığın bir yerde sevgilim